Archive for Ekim 2010

“GÜLEN HAREKETİ”NİN ‘ÖNGÖRÜ’SÜ TUTMADI!!!   Leave a comment

“GÜLEN HAREKETİ”NİN ‘ÖNGÖRÜ’SÜ TUTMADI!!!

“DİJİTAL ÇAĞ ATLAMALAR” ve GAZETELER-DERGİLERİN GELECEĞİ

 

“Gazete
yapımında bilgisayar kullanımı” ‘ilk’ 1967’de başlamış. Yani 43 yıl önce..
Dünyada bilgisayar-internet kullanımının ise 100 yıllık tarihi bile yok!!!
Türkiye’mizde ise bilgisayar- internet kullanımının tarihi neredeyse 20 yıl…

Elbetteki ülkemizdeki
bilgisayar-internet teknolojisi kullanımında “devlet’ten de öte” olduğu
izlenimi veren “Gülen Hareketi” gibi “Gönüllüler Hareketi”, muhtelif
sebeplerden “ilk gelişmeyi” veya “çağı ilk yakalayanlardan olma” ve “çağ atlama”
mevzularında “ileri” de, “önde” oldular…

“12 Eylül
Paletleri” altında ezilen ve âdeta “feleğin çemberinden geçen” millî,
İslamî  ve insanî fikir/düşünce hareketi
sahipleri ise geçte olsa ‘sanal âlem’de bir hayli mesafe aldılar, çok şükür…

“Gönüllüler”
dediğimiz ‘cemaat yapıları’ ise birbirlerini “gıpta” ederek değil de, âdeta “kıskanarak…”
Zaman zaman da gözlerine “at gözlük” takmış; YENİÇERİ’nin tabiri ile “Kargo
Aydınlar”, rahmetli Erol GÜNGÖR’ün tabiri ile “Sömürge Aydınları”
diyebileceğimiz “mürekkep yalamış sınıf mensupları”, bir “kara propaganda yapar
gibi”, bu hususta birbirlerini de “karalıyorlar…”

Efendim,”
neymiş Adnan OKTAR(Harun YAHYA) dünyada daha fazla tanınıyormuş da, rahmetli ‘asrın
imamı’ Bediüzzaman daha az tanınıyormuş!!!”

Evet, aslında
doğru söylüyorlar…Adnan OKTAR(Harun YAHYA) hadi diyelim “cemaati”nin
hazırladığı “web siteleri”ne, “internet siteleri”ne bir bakınca; görünen; “Türkiye’de
hizmet anlayışı-sanal âlemde- en mükemmel olan ve bunu internet hizmetleri ile
ispatlayan OKTAR/YAHYA ‘cemaati…’ Rabbim o ne güzel ‘hizmet anlayışı’ öyle…Senelerdir
istikrarlı bir şekilde çıkan “İlmî Araştırma” ve “İlmî          Mercek“ dergileri, verdikleri
kitaplar,CD’ler, internet sitelerindeki bir tıkla  ücretsiz indirilen kitaplar, filmler, bir CD’de
100’e yakın kitap, mükemmelliği yerinde olan, hem muhteva ve hem de ‘görsel’lik
açısından doyurucu ‘sanal hizmetler…’ Ayrıca, ‘dışa’, ‘dünya’ya açık’ bir zihniyet…Dünya’yı
sadece kendi ‘cemaati’nden ibaret görmeyen bir fikir örgüsü…Sonra ‘Risale-i Nur
Külliyatı’nı daha ‘çağcıl’ kılma hizmetleri…

Benim
hakkaniyetli ve objektif tesbitim; ‘sanal âlem’de en çağcıl hizmet anlayışını
sergilemede, OKTAR/YAHYA ‘cemaati’, ‘Gülen Hareketi’nden bile çooook ileride….

“GÜLEN
HAREKETİ”NİN ‘ÖNGÖRÜSÜ’ TUTMADI!!!

Bilgisayar,internet
teknolojisini ‘ilk’ yakalayanlardan olan ‘Gülen Hareketi”, Aksiyon Dergisi gibi
haftalık yayın organlarının ‘kapak konuları’nda, hadi diyelim ‘Dijital Devrim’
ve Yazılı Basın,Gazeteler Dergilerin Geleceği’ mevzulu ‘sorgulama’larında, ‘uçuk’
denilecek  bir fikri, bir düşünceyi ‘öngörü’
olarak ileri sürdü:”Dijital Devrim, gazeteleri, dergileri gelecekte yok
edecek!!!” Hattâ öyle ki, “Saman”, pardon “Zaman” isimli “herşey zaman’la
anlaşılır” alt sloganı ile ‘bir numara’ya da çıkmış olan “günlük mevkuteleri”nde-halbuki
herşey zaman’la anlaşılır amma herşey zamanın da güzeldir.İş işten geçtikten
sonra….- bilgisayarların, internet kullanımının zararlarından, âdeta U.S.A.’deki
veya dünyadaki “teknoloji düşmanları”na taş çıkartırcasına ‘tu kaka’lamaları,
ancak kendilerinin ise tabiri caizse sapına kadar bilgisayar- internet teknolojilerinden
istifade etmeleri de “muhteşem bir çelişki” ve “hasislik timsali” olarak
zihinlere nakşedildi…

Ve “dijital
teknolojideki çağ atlamalar, gazeteleri, dergileri yok edemiyor!!!”

“iPad”dı, “iPhone”ydi,
“e-gazete”, “e-dergi”, “e-kitap”tı, ancak 
“kağıda basılı fikir/düşünce mahsulleri” cazibedarlığını sürdürüyor… Sürdürecekte…”Dünyanın
en popüler filozofu Alain Botton”ın da dediği üzre,”Dünya zamanla daha da
acayip yerlere gidecek.Bilim kurgu hikayeleri gerçek olacak. Bir gün beynimizi
bilgisayara yükleyeceğiz ve fiber optik kablolar sayesinde sözcüklere ihtiyaç
duymadan iletişim kurabileceğiz…Gazeteler tek bir basit sebeple hayatta
kalacak: Çünkü işe yarıyorlar. Bu anlamda çok daha ‘high-tech’ ve ebedi…”(Radikal
Gazetesi, 19.10.2010)

Ve “Çağ
Atlamış Ülkelere” benzer gazetecilikte, ülkemizde yaşanan “çağ atlamalar…”
HaberTürk gazetesinden sonra, şimdi de Referans gazetesi ile izdivaç yapan
Radikal de tabloit/küçük boy ebatta gazete neşriyatına geçti…Darısı sair
gazetelerin….

Ah bir
bilseniz; tabloit/küçük boy ebatta ve dolu dolu muhteva ile gazete neşriyatı
yapmak, ne kadar da haz vericidir…Hele de büyük boy ile tabloit denilen küçük
boy ebat arası gazete boy’u olan ‘orta boy’ ebatta gazete neşriyatı da bir
başka oluyor…

 ‘Herşeye rağmen’, o hazzı bana da tattıran
Rabbime hamdolsun!!!

20.10.2010

İsmet
GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve
metgultekin@hotmail.com

Posted 20 Ekim 2010 by metgultekin in Bilgisayarlar ve Internet

Merhaba dünya!   1 comment

Welcome to WordPress.com. This is your first post. Edit or delete it and start blogging!

Posted 19 Ekim 2010 by metgultekin in Genel

“GER” ÜZERİNE…   Leave a comment

“GER” ÜZERİNE…

“Ger bütün
esbab-ı tabiiye..”

“Evet,
garip,yetimdir hayatsız ger kamerse.”

“…Küreyi ger
getirip koyarsan,…”

“Ger anladın
şu remzi,…”

“Ger şems
hayvan olaydı,…”

“Ger
fikret-i beyzada…”

“Ger
istersen hayatı…”

“Ger
istersen rahatı…”

“Bir masumu
öldüren ger elinden gelirse beşeri de öldürür.”(Bediüzzaman Said NURSÎ,Eski  Said Dönemi Eserleri, Lemaat, Yeni Asya
Neşriyat,İstanbul Mart 2009,s.651,656,657,660,661 ve 669)

Yukarıdaki
cümleleri okuduğunuzda, “ger” kelimesini nasıl anladığınızı, sahiden merak
ediyorum. İktidarım olsaydı da, nasıl anladığınızı dair “veri”ler de elde
edebilseydim…

Ben hep
yanlış anladım.. Bu “ger” kelimesi var ya bu “ger” kelimesi!!!

Son yıllarda
epeyce ,tabiri caizse “iflahımı gevretti.”, diyebilirim.

Her içimden “ger”
geçtikçe; “evham üstüne evham”lar yaşadım…

Her içimden “ger”
geçtikçe;”acaba şimdi de Türkiye’mizin mes’elelerinden neyi gerecekler?”,diye sahiden
“çok gerildim…”

Bu “ger”
kelimesi var ya, bu “ger” kelimesi; sanki bana uygulanan” psikolojik”, hadi
diyelim mizansız, ölçüsüz, kuralsız “asimetrik harp” gibi geldi..Bu yaşadığımı
sizlere ispat edecek bir “delil” ne olabilir, bilemiyorum..İster inanın,
isterse inanmayın…

Her içimden “ger”
geçtikçe, sanki konsantra olan sporcular gibi “gerildim…” Sinir uçlarım “dikenleşti…”

Aklıma hep “Acaba
şimdi de Türkiye’miz üzerinde yine hangi oyunları tezgahlıyorlar?”, diye
düşündüm…

Bu “ger”
kelimesi var ya, bu “ger” kelimesi!!!

“Ger” beni
çok “ger”di vesselam!

Tâ ki, “düne
kadar” denilecek bir tarihe kadar…

Meğerse, “ger”
kelimesi –siz nasıl anladınız bilemiyorum- Farsça bir kelime olup; Türkçe’mizdeki
karşılığı “eğer, şâyed” imiş.(Yeni LÛGAT, Abdullah YEĞİN, 2. Baskı,Yeni Asya Yayınları,İstanbul
1973, “Ger” kelimesi, s.174)

Oh be!,
dedim…

Meğerse!,
dedim…

Evham üstüne
evhamlarım aklıma geldi.

Demek ki,
dedim, ne kadar da yanlış anlamda düşünmüşüm…

Anlayacağınız,
derler ya:” Bu bana iyi bir ders oldu…”

Şayed, eğer,
yani “Ger benzer bir hâl ile karşılaşırsam”, Cenab-ı Hakk, bana, “Kamus”ları, “Lugat”ları,
“Sözlük”leri de hatırlatır, inşallah!!!

“Ger benzer
bir hâl ile karşılaşırsam…”

Tırnak
içinde yazdım ki, “dikkat” çeksin…Aslında bu cümlede ben fakire ait!!!

17.Ekim.2010

İsmet
GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve
metgultekin@hotmail.com

Posted 17 Ekim 2010 by metgultekin in Genel

MOLLA SAİD-İ MEŞHUR BEDİÜZZAMAN ZİYA GÖKALP ile de TANIŞMIŞ!!!   1 comment

‘Molla Said-i Meşhur’

BEDİÜZZAMAN ZİYA GÖKALP ile de TANIŞMIŞ!!!

 Tek bir isim altında
tanımlamaya çalışırsak; umum “İslamî Hareket”in-Günümüzde, muhtelif sebeplerden
otuz ‘franksiyon’a ayrılmış Risale-i Nur hareketi de dahil-  veya “Merkez’e İslâmiyet’i değil de, Merkez’e
siyaset’i koyan” ‘Siyasal İslamcıların/İslamcı Siyasetçi Zihniyet” sahibi
fikir, düşünce ve kalem erbabının,Ziya GÖKALP’e bakışları da hiç değişmiyor..

Hakkında “internet siteleri”nde “Ehl-i Şiâ” olduğu iddia
edilen Abdurrahman DİLİPAK’tan M. Latif SALİHOĞLU’na ve Prof.Dr. Ahmet
AKGÜNDÜZ’ e kadar GÖKALP hakkında serdedilen görüş:” Türk Milliyetçiliği fikir
hareketini yönlendirenler, aslında ‘Türk’ bile değillerdi. GÖKALP gibi aslında
“Kürt Ziya” idi veya “adı Türk”tü veya “Yahudi” idiler…”

Esasta, ‘tarihî gelişimi’ anlayamamak veya “ideolojik”
olarak ‘karalamak’ babından olsa gerek; terkibi bile çok yanlış olan
‘Ulus-Devlet’-halbuki Ulusal/Millî Devlet demeleri gerekir-anlayışı ile
“İmparatorluklar Çağı’ sona erib de, Millî Devletler Çağı” başlayınca, Türkiye
Cumhuriyeti’ni kuran irade olarak da 
Türk Milliyetçiliği fikir akımı ortaya çıkmıştı…”

Ne yapılsaydı ya? Tarihi boyunca asla ve kat’a ‘devletsiz’
yaşamamış  “Türk Milleti”, “devletsiz” mi
kalsa idi?..

Hattâ rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca, ‘yakın tarihi’ ele aldığı
iki ciltlik “Temellerin Duruşması” isimli eserinde, bu sebeptendir ki,
“İstiklâl Harbi”nin, “Türk-İslâm Ülküsü” fikriyatı ile “Türk-İslâm-Akdeniz”
terkibi bir düşünce anlayışı ile ‘kazanıldığı’nı vurgulamıştır…

“Türk Milliyetçiliği fikir hareketinin öncülerinin ‘Türk’
bile olmadıklarından, ‘Kürt’  hattâ
‘Yahudi’ olduklarından” dem vuranlar, bu kategoriye Ziya GÖKALP’i de
eklemişlerdir..

Halbuki, bildiğim kadarı ile Ziya GÖKALP hakkında yazılan en
son eser olan “Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak, Doğan Kitap Yayınları, 2010” Orhan
KARAVELİ’nin  çalışmasında, elde edilen
son verilere göre GÖKALP’in “Kürt Ziya” değil, “Türk Ziya” olduğu vakıasıdır…

ZİYA GÖKALP’E BAKIŞLAR NEDEN DEĞİŞMİYOR?

“Titrisiz münevver ve mütefekkir” olan Taha AKYOL’un, 12
Eylül 2010 Referandum sonrası bir gazeteye verdiği ‘ufuk açıcı’ ropörtajında,
rahmetli Ziya GÖKALP’e, en azından “bir sosyolog olarak” değer verilmesi
gerektiğini hatırlatmıştı.Kaldı ki, “Şu ‘Türk’ bile değil, aslında ‘Kürt’ veya
‘adı Türk’ veya ‘Yahudi’ demekle”, ancak “hastalıklı bir zihniyet” sergilenmiş
olmaz mı? Kaldı ki, “Millî Şâir Mehmet Âkif ERSOY da  aslında ‘Arnavut…’ Herşeyden evvel, bazı
şahsiyetlere AKYOL’un da hatırlattığı üzere, “bir sosyolog olarak” da ‘değer’
vermek gerekmez mi?

Böyle “değerlendirmeler”, hem ‘düşünce körlüğü’ne sebep
olabileceği gibi, ‘taassup bataklığı’na da saplanmak ihtimali vardır…

Bir diğer husus ise rahmetli Ziya GÖKALP’in
“Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak” başlıklı ‘risale’nin, ‘kitapçığı’nın,
eserinin  hiç zikredilmemesi, gözden
kaçırılmasıdır.Gözden kaçırmayan , kendini bazen “Türkiyeliyim” veya “İslâmcı
değilim fakat Müslümanım” diye târif eden; hakkında, Cumhuriyet Gazetesi
köşeyazarı Ali SİRMEN ve “Allah ile Aldatmak” isimli eserinde Yaşar Nuri ÖZTÜRK
tarafından “CIA AJANI” olduğu ‘iddia’ edilen Mehmet Şevket EYGİ Hoca  bazı yazılarında, bu hakikati dillendirirken;
rahmetli Ziya GÖKALP’in sırf “Türkleşmek-İslâmlaşmak-Muasırlaşmak” dediği için
‘Üniversite’den atıldığını’ vurgulamaktadır..Yani “hem Türk, hem Müslüman, hem
de Muasır olmak mümkündür” demenin ‘bedeli…’

KÖSOĞLU’NUN BEDİÜZZAMAN’I

“Türk Milliyetçiliği Fikir Hareketi”nin, “Ülkücü Hareket”in
‘mensuplarına, âdeta “Milliyetçi, Ülkücü,Alperen Model şahsiyet arıyorsanız,
işte Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.)” ‘temel düşüncesi’ni veren Nevzat KÖSOĞLU’nun
eserinin-Bediüzzaman SAİD NURSÎ Hayatı-Yolu-Eseri, Osmanlı Devleti’nin
700.yılına armağan, Ötüken Neşriyat, İstanbul 1999” – “Molla Said-i Meşhur
Bediüzzaman”ın Ziya GÖKALP ile de tanışmıştı”(s.80) paragrafını okuduğumda,
heyecanlandığımı ifade etmeliyim.Ki, rahmetli Bediüzzaman’ın hayatını “çizgi
film” formatında anlatan iki CD’lik filmi izlediğimde, her defasında,
Bediüzzaman’ın dilinden “Kızıl Elma Mefkûresi”nin ‘alaycı’ ve ‘tahkir’ edici
bir üslupla dile getirilmesine bir anlam veremiyordum.Ve “çizgi film”in bu
bölümleri, hiç de hoşuma gitmiyordu.

27 Mayıs 1980 Askerî Darbesi’nin “Yassıada Duruşmaları”nda,
akranı bazı “düşünce adamları”na nazaran “omurgalı duruş” gösteren rahmetli
Prof.Dr. Osman TURAN’ın, bir zamanlar “her Ülkücü’nün el kitabı” olan iki
ciltlik “Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkûresi Tarihi” isimli eserinde “Kızıl Elma
Mefkûresi”nin âdeta ‘künhü’, geniş bir şekilde izah edilmekteydi ve “İslâm
namına” da ‘alay’ veya ‘tahkir’lik bir hâl de asla mevzubahis değildi.

BEDİÜZZAMAN’IN  ZİYA
GÖKALP ile TANIŞMASI

Zihnimde uyanan “Molla Said-i Meşhur Bediüzzaman ile Ziya
GÖKALP’in Tanışması”nın daha da ‘ayrıntısı’ merakı…”Nur Hareketi”nin
‘ağbilerinden ve Bediüzzzaman(k.s.)’ın talebelerinden “Abdülkadir BADILLI”nın
iki ciltlik “Bediüzzaman Said-i Nursi MUFASSAL TARİHÇE-İ HAYATI” isimli iki
ciltlik eserinin ilk cildinin 335-336. Sahifelerindeki, “geniş
izahatlar…”-İstanbul Nisan 1998,’Bu kitap (Ouvrage publie avecle concoun de)
I’Amicale des Musulmans d’Europe veya (ou) 33,rue Brongniart 94600
Choisy-le-Roi, FRANSA,Telefon:00330148842110 Tarafından basılmıştır-“

BADILLI,”N.Şahiner, bazı zâtlardan dolaylı rivayet
yollarıyla, Bediüzzaman’ın onunla Diyarbekir’de lâtifeleştiğini yazmışsa da,
kesinlikle doğru değildir.(s.335) demekte..Halbuki KÖSOĞLU bahse konu
eserindeki izahında, Necmettin ŞAHİNER’in “Bilinmeyen Taraflariyle Bediüzzaman
Said Nursi,İstanbul 1979, s.79 “ çalışmasını “haşiye” olarak göstermekte ve
“Van’da aşiretleri dolaşarak onları aydınlatmaya çalışırken-ki yıl 1910’a denk
gelmekte ve Ziya GÖKALP 35 yaşında iken İ.G.-Diyarbakır’a geldiğinde Ziya
GÖKALP ile tanışır” demekte ve “Gökalp, bilinen heyecanlı üslubu ile
ona(Bediüzzaman’a) Türk tarihinden, Kızıl Elma’dan söz etmiş olmalı
ki,Bediüzzaman’ın Gökalp’e şöyle bir latife yaptığı nakledilir: “Köylüyüm diye
ta’netme bana(beni yerme); ben de kibarım. Bir kelle soğanı, bin Kızıl Elma’ya
değişmem”(s.80) dediğini nakleder.

BADILLI, “kesinlikle doğru değil” dediği cümlenin devamında
ise “Evet Bediüzzaman’ın onunla Diyarbekir’de karşılaşması olmuş..”(s.335)
demekte.”Amma ona(Ziya GÖKALP’e) tek bir kelime söyletmeyecek şekilde ilzam
etmiş( susturmuş İ.G. ) olduğu da gerçektir.Nitekim 1922-1923 yıllarında(yani
12-13 yıl sonra İ.G.) Ankara’da tekrar Bediüzzaman’la karşılaşan Ziya Gökalp,
mühim bir mecliste saplandığı ilhad fikri( dinsizlik,imansızlık fikri İ.G. )
hesabına bazı şeyler söylemek istemişse de, Hazret-i Bediüzzaman onu öyle ilzam
etmiştir ki, tek bir kelime söylemeye dahi mecali kalmamıştır.Ankara’da cereyan
eden bu karşılaşma hadisesinin şâhitlerinden birisi Mardinli meb’us Abdulganî
Ensarî’dir”(s.335) diye yazmakta ve “Fihrist Risalesi(15. Lem’a)”nde bu hadise
ile ilgili şu izahatın yapıldığını belirtmekte:”Bu temsilin mealiyle(İkinci
Söz’ün) mühim bir mecliste, Ankara’da otuz sene evvel Ziya Gökalp gibi müthiş
bir mülhid(  dinden
çıkan,dinsiz,kâfir,imansız.Haşir ve ahirete inanmayan  İ.G. ), şakk-ı şefe etmeyecek(ağız
açamayacak) derecede ilzam oldu.”(s.336)

Tıpkı bazı kalem erbabı gibi BADILLI da, Ziya GÖKALP
hakkında muhtelif ‘iddialar’da bulunmuş:”Irkî taassup…Kavmiyet
mefhumu…İnkârcılık zihniyeti…Diyarbekir civarındaki aşiretler içinde
kavmiyetçilik hareketini uyandırmak…Asıl gayesi Türkçülük yaparak
aksülamellikle yine Kürtçülük zihniyetini uyandırmak ve Müslüman milletleri
bölmek…”(s.335)En taze “bakış” ile Prof.Dr.Ahmet AKGÜNDÜZ’e göre de Ziya
GÖKALP, “Menfî Milliyetçilerin ve unsuriyetperverlerin(Irkçıların yani İ.G.)
reislerinden olan ve dine karşı lakayt Ziya GÖKALP bile, mecbur olması ve şöyle
demiştir:”Dil, din bir ise millet birdir.”(A.VAKİT’teki yazı, 2010, www.risalehaber.com)

M.Latif SALİHOĞLU’na göre iseGÖKALP; “Eski lâkabı ‘Kürt
Ziya’ olan bu çift taraflı ırkçılık körükleyicisi şahsiyet…”(www.aleviforum.com)

NETİCE

“İnternet’teki araştırmalar”ımızdanda anlaşılmaktadır ki;
Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.) ‘nin, “Eski Said Dönemi”nde, “Molla Said-i Meşhur
Bediüzzaman”ken, 1910’da,Diyarbekir’de tanıştığı Mehmet Ziya GÖKALP ile bilinen
tek sözlü ifade:”Bir kelle soğanı, bin Kızıl Elma’ya değişmem.” Cümlesi..Çok az
bir şekilde, “Fihrist Risalesi(15.Lem’a)”nde, “İkinci Söz”ün
“Haşiyesi”nde,”dipnot”unda belirtilen “müthiş bir mülhid” olduğu ve “ağzını
açıpta konuşamayacak derecede ilzam olduğu” cümleleri..BADILLI’nın,
1922-1923’de, GÖKALP’in vefatından bir-iki yıl önce Ankara’da
karşılaşmalarındaki “konuşmaları”nı bilemiyoruz…

Gerek Diyarbekir’deki ve gerekse 12-13 yıl sonra Ankara’daki
tanışmalarında, başka neler “konuşmuşlardı”ki?..

Kaldı ki, 25 Ekim 1924’de, 48 veya 49 yaşında vefat eden
Ziya GÖKALP’den çok sonraları, 23 Mart 1960’da, 36 yıl sonra vefat eden
Bediüzzaman(k.s.), Ziya GÖKALP ile ilgili başka hiçbir “değerlendirme”,
“güncelleme” yapmamış mı?!

Kanaatim o ki;  bir
yazımızda da ortaya koyduğumuz üzere-“Sosyalistlerin Ülkücü Hareket’e(MHP ve
BBP’ye) Bakışları Hiç Değişmiyor”,www.millimefkure.com- misali,bazı, hadi
diyelim “İslâmcılar”ın da,”tr.wikipedia.org’un da “Türk Milliyetçiliğinin
Babası” dediği gerek Ziya GÖKALP’e olduğu kadar, “Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e
Bakışları da Hiç Değişmiyor.”, gibi me geliyor!!!

10.10.2010

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com
ve metgultekin@hotmail.com

1)     

Posted 11 Ekim 2010 by metgultekin in Genel

“KÜRTÇE”, ‘DİL/LİSAN’ MI? ‘AĞIZ’ MI?   Leave a comment

“KÜRTÇE”, ‘DİL/LİSAN’ MI? ‘AĞIZ’ MI?

 

İki yıl önce yazdığımız ve “Ülkücü Hareket” mensuplarının
“İslamî Şuur” kazanmasına vesile olmuş, rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ
HOCA’mızın, vefatının 20.yılında da yâd edebilmek gayesiyle de kaleme aldığımız
yazılarımızda, bilhassa “Doğu Anadolu Gerçeği” isimli eserini de
hatırlatmıştık.

Ayrıca, onca eserleri arasında, “Şark’ın da Çocuğu” olarak
sadece “Doğu Anadolu Gerçeği” isimli eserinde, “müstakilen” yer verdiği
“Kürtçe’ye Bakışı”nı da ortaya koymuştuk.Bu iki yazımızı okumak isteyenler; www.millimefkure.com isimli sitemizdeki
“Doğu Anadolu Gerçeği” ve “Arvasî Hoca’nın Kürtçe’ye Bakışı” başlıklı
yazılarımızı da okumalarını öneririm..

İlk baskıları 1986’da “Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü(TKAE)” tarafından yapılan, bilahare muhtelif yayınevlerince ve
nihayetinde de , 1992’de, “Boğaziçi Yayınları”nca neşredilen ismi zikredilen
eserde, rahmetli ARVASÎ HOCA’nın “Kürtçe’ye Bakışı”nı, şöyle hülâsa edebiliriz:

1)     
“Türkiye’deki ‘Şark Mes’elesi’ ile bağlantılı…

2)     
“Kürtçe ayrı bir dil, ayrı bir lisân değil,
ağız’dır.”

3)     
“Amerikalı Barış Gönüllüleri’nin ‘Doğu ve
Güney-Doğu Anadolu’muz’daki okullarımızın sınıflarına girerek ‘Kürtçe ayrı bir
dildir, ayrı bir lisandır’ propagandaları yapılmıştır…

4)     
“Kürtçe, ayrı bir dil, ayrı bir lisân değil;
bölgedeki  kültür sürtüşmelerinin ortaya
çıkardığı bir ağız’dır.”

5)     
“….Yol ve mektep götüremediğimiz kültür
merkezlerimizle irtibat sağlayamadığımız bazı vatan parçalarında yaşayan
vatandaşlarımız, bazan ‘Kurmanci’, bazan ‘Zazakî’,bazan ‘Goranî’, bazan
‘Soranî’, bazan ‘Loranî’(Lurî) denen ve hepsine de ortak olarak “Kürtçe” tabiri
yakıştırılan bir “ağız”la konuşmaktadırlar.”

6)     
“…Emperyalistlerin ve bölücülerin ‘Kürtçe’ tabir
ettikleri ‘ağz’ın’…”

7)     
“Bize göre, ‘Kürtçe’ tabir edilen ‘ağız’, kültür
temaslarının emperyalizme dönüşmesinin acı bir meyvasıdır.”(s.26)

8)     
“Kürtçe” tabir edilen ‘ağız’, kültür
sürtüşmeleri sonucu ortaya çıkmış, bozulmuş Türkçe’dir.”(s.29)

9)     
“Artık kesin olarak anlaşılmıştır ki, bugün,
‘Kürtçe’ tabir edilen ‘ağız’, daha çok Fars emperyalizmine yenik düşerek
dillerini, şu veya bu ölçüde unutan Türkmen ve Oğuzlar’ın bir kısmının
konuştuğu dil’dir.”(s.34)

“SON DÖNEM OSMANLI AYDINLARI” ve
“BEDİÜZZAMAN’IN FARKLILIĞI”

“Yıllardır, millî düşünceye kendimce bir iz
tutturmaya çalışıyorum. Bu yolda, Bediüzzaman’ı gördükten sonra , görmezlikten
gelmek, benim yapabileceğim bir şey değildir”, diye, tâ on iki yıl önce
yazdığı, “Bediüzzaman SAİD NURSÎ Hayatı-Yolu-Eseri, Ötüken Yayınları, Osmanlı
Devleti’nin kuruluşunun 700.yılına armağan,İstanbul 1999” isimli eserinin
“önsöz”ün sonlarını, bu şekilde tamamlayan KÖSOĞLU gibi, ben de “Doğu ve
Güney-Doğu Anadolu’muzun Mes’eleleri”ni anlamada, yazımızın mevzuu olan “Kürtçe
Mes’elesi”ni kavramada da, “Bediüzzaman’ı görmezlikten gelemez”dim…Son
zamanlardaki, “Risale-i Nur Külliyatı” okumalarım , rahmetli ARVASÎ HOCA’mızın
“yanlış düşündüğü” kanaatimin oluşmasına katkı yaptı.

Bediüzzaman’ı, “Son Dönem Aydınlarımız”
‘kategorisinde değerlendiren; “o nesiller ki, Yemen’de kırıldılar, Sarıkamış’ta
dondular, Irak Cephesi’nde, tifüs ve tifo’dan şehid oldular ancak tarihin
kanununu değiştiremediler; Osmanlı’yı yıkılmaktan kurtaramadılar…Osmanlı
yıkıldıktan sonra ise ‘son dönem Osmanlı aydınları’mızın bir kısmı etnik
milliyetçiliğe sarıldı..Ancak kendisi tam bir ‘Osmanlı Milliyetçisi’ olan
Bediüzzaman farklıydı..O, öyle yapmadı..’Yeni Said Dönemi’nde, kendi iç
derinliğine yöneldi…” vurgulamalarını, 
yine aynı eserinin ‘Önsöz’ünde yapan KÖSOĞLU; aslında Bediüzzaman’ın
sadece bir “müfessir” değil, “toplum mes’eleleri”ne çareler sunan bir
“mütefekkir” de olduğunu; onun ‘Kürdî’ olduğu hâlde, asla ve kat’a ‘Kürtçü,
siyasî Kürtçü’ olmadığını da hatırlatıyordu..

KÖSOĞLU, ismi zikredilen bu eseri ile âdeta
demek istiyor ki; “Ülkücü model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said
NURSÎ…Alperen model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said NURSÎ…
Ülkücü-Alperen model şahsiyet mi arıyorsunuz; işte Bediüzzaman Said NURSΔ de,
demek istiyor…

Tam bir “İslâm Fedâisi” ve tam bir “İslâm
Kahramanı” da olan Bediüzzaman; Şark’ta, Bitlis, Diyarbakır(Diyar-ı berk) ve
Van’da açmayı “mefkûre” edindiği “Üniversite Projesi”nde, üç dil’e yer vermek
istiyordu: Türkçe, Kürtçe ve Arapça…Çünkü, Türkçe’yi çok sonraki yıllarda
öğrenen ve bu sebeple “Eski Said Dönemi Eserleri”nde, Türkçe’sinin pek iyi
olmadığından dolayı, kendisinin mazur görülmesini isteyen Bediüzzaman’a göre;
“Arapça Vacip; Kürtçe lazım; Türkçe caiz”dir. Kendisi Fransızca , Farsça ve  Rusca da bilen Bediüzzaman, bu “Üniversite
Açma Mefkûresi”ne yönelik, gerek Osmanlı Devleti, gerekse yeni kurulan Türkiye
Cumhuriyeti Devleti yöneticilerince, çok somut merhaleler katedttiği hâlde,
muhtelif sebeplerden gerçekleştiremedi…

Benim “Kürtçe” mevzuundaki son kanaatim;
onca makale ve eserlerinde, kendisi de “Şark’ın Has Çocuğu” olan
Bediüzzaman’dan hiç bahsetmeyen-tıpkı günümüzde ‘Haricîlik ve Şiâ’ isimli eseri
de olan Taha AKYOL’un da bahsetmediği üzre-rahmetli ARVASÎ HOCA ve yine
“Kürtçe, aslında Türkçe’dir” ana vurgusunu işleyen “Tuncer GÜLENSOY” gibi
“araştırıcılar”, “resmî konsept’e, resmî anlayışa”, hadi daha açıkcasını
yazalım, “resmî ideoloji”ye, “Kemalizm “e “paralel” düşündüklerini, hiç
düşünmüşler miydi ki?

Bir zamanlar, “Milliyet Gazetesi”ni geniş
açıklamalarda bulunan “Netekim Paşa”, “Kürtçe’yi yasaklamakla hata yaptık”
demişti…

Günümüzde, hukukî dayanağı, anayasa
güvencesi olmadığı iddia edilen , “Devlet Televizyonu” “TRT-ŞEŞ”, “TRT 6”kanallarında,
artık “Kürtçe” televizyon yayını yapılmakta. Hattâ Gaziantep’te, “Dünya TV”
isimli bir “özel televizyon kanalı” da, ‘Kürtçe’ yayınlar yapmakta…

İran’da, Irak’ta, Ortadoğu’da ve
Türkiye’mizde konuşulan ‘Kürtçe’yi, “aslında Türkçe’dir” veya “bozulmuş
Türkçe’dir” demek, ilmen de ne derece doğru ki?!!

SON SÖZ

Filmlere, makalelere, televizyonlara,
gazete ve dergilere “mevzu” olan “Kürt Mes’elesi”ne odaklananların hızlarını
alamayıp, “Kürtçe eğitimde anadil olsun” veya “Kürtçe devletimizin resmî
yazışma dili olsun” demek, ne derece “sosyolojik realiteye” uygun talepler
ki?!..

Rahmetli TÜRKEŞ’in, “O bir Kürt değil,
aslında Ermeni’dir.Adı da Artin Agopyan’dır” dediği “ÖCALAN” bile “Kürtçe”
yazıp, konuşamazken; hattâ bu talepleri dile getiren ve “1991 Seçim İttifakının
ortaya çıkardığı siyasî çizgi”nin uzantısı “BDP”li yetkililer bile doğru-dürüst
‘Kürtçe’ konuşup, yazamazken!!!

Bir zamanlar, “Selçuklu Devleti”mizin
“resmî yazışma dili Farsça” idi…Böyle “sosyolojik realiteler”de, ‘Kürtçe’
nasıl…..

04.10.2010

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com
ve metgultekin@hotmail.com

Posted 11 Ekim 2010 by metgultekin in Genel

HÜR İNSAN KİMDİR?   Leave a comment

HÜR İNSAN KİMDİR?

Yirminci asır, insanlık için yeni mes’eleler getirmiştir. Şüphesiz ki yirmibirinci asır da, daha değişik mes’eleler getirecektir.Getirmiştir de..Büyk teknolojik ve maddî hamlelerin görüldüğü asrımızda, insanın  "madde"nin hakimiyeti altında, "tutsak insan" hâline getirildiğini de müşahede etmekten kendimizi alamıyoruz. Acaba "tutsak insan", nasıl "hür insan" olabilecek? Ve "hür insan" kimdir?
Medeniyet yarışında üstünlüğü ele geçiren "Mim’siz,Me’siz Medeniyet" te, yani "Deniyet" te denilen "Batı Medeniyeti", insanlığa verdiği mesajlarda, sürekli "insan hakları"ndan, "özgürlükler"den bahsetmesine, "beyannâmeler" yayınlamasına rağmen; hâlen de "tek dişi kalmış canavar" olarak anılmaktan kurtulamamıştır, kurtulamayacaktır da.."Kuvvetli, güçlü olan haklıdır", "hakk kuvvetlinindir" düsturlarına sahip ve "hayatı bir cidal’den, mücadeleden ibaret" gören, insanların sadece "nefs"ine hitap eden ve dolayısiyle de, neticede, insanları ve insanlığı "şeytanlaştırarak" daha da "mutsuz" eden "Batı Medeniyeti", "demokrasi ve özgürlük götürüyoruz" yalanları ile zulümler, katliamlar yapmış ve her defasında "çifte standart"lı hareket etmiştir ve etmektedirler de…Ayrıca "hak-eşitlik-adalet-özgürlük" vaadleri, "sloganlar"dan öteye geçememiştir. Hattâ öyle ki, kendi insanlarına, şu veya bu yolla her türlü maddî imkânları sunan "Batı Medeniyeti", insanları, insanlığı, beşeriyeti "mutlu" edememiştir.Kendi "düşünen kafaları"nca da sorgulanan böyle bir "deniyet"in, aslında "çökmekte" olduğu bile iddia edilmiştir…Bu "medeniyet"in, esasında "deniyet"in felsefî ürünleri olan sonu "izm"li fikirler, görüşler, "ideolojiler"; neticede insanı, insanlığı "tutsak" etmekten öteye de gidememiştir.
"Yirminci Asrın İmamı", "Muhteşem İslâm Kahramanı" rahmetli Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.)’nin de "risale-i nur külliyatı"nın muhtelif yerlerinde vurguladığı üzre;"Haklı olan kuvvetlidir, güçlüdür", "hayat bir teavün, yarımlaşmadır" ve "insanın ruhunu da beslemek" ve netice de "insanı hakikÎ insan" yapan "bizim medeniyetimiz", "İslâm Medeniyeti" ise bambaşka mahiyetler arzetmektedir.."Bütün insanları Allah’ın yeryüzündeki birer emaneti" olarak gören, "yaradılmışı yaradandan ötürü seven, hoş gören" ve insanı "eşref-i mahlukat/yaratılmışların en şereflisi", "züpde-i âlem/Âlemin özü" olarak kabul eden bir "medeniyet"…Aslında, "Gözyaşı Medeniyeti" de diyebiliriz, "bizim medeniyet"e…Dolayısiyle "Mimsiz Medeniyet", "Me’siz Medeniyet"ten yani "Deniyet"ten "çok farklılıklar" arzeden "Gözyaşı Medeniyeti"mizdir ki, insanın "kula kul olması"nı, en büyük "zillet" olarak görmekte;"hür insan"ın ise "sadece Allah'(c.c.)a kul olan" yani "Allah'(c.c.)tan başkasına kulluk yapmayan insan" olarak, bir "model" olarak, "model şahsiyet" olarak belirlemektedir…
"Şeytanlaşmış insanlar" nerede? "Hakikî insan" olmuş, "arınmış", adetâ "melekleşmiş insanlar" nerede?
İnsanlık, beşeriyet "mes’ut" olmak, "mutlu" olmak istiyorsa; "neden mutlu olamıyorsunuz, mutlu olun bakalım?" lakırdılarına muhatap olmak istemiyorsa;umum "modern çağdaş tutsaklık zincirlerini kıra kıra, ‘Alla'(c.c.)a kul olma", "Ubudiyet şuuru"na erebilmenin de yollarını, çarelerini aramalıdır.
"Hür insan"lardan oluşan bir "medeniyet" ki beşeriyetin "mutluluğuna" medar olabilir, vesile olabilir…
Not: Bu yazı, 30.12.1988’de yazının "tashih" edilmiş şeklidir…

30.Eylül.2010
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Posted 03 Ekim 2010 by metgultekin in Haberler ve politika

“TÜRK”ÜN,”TÜRKÇE”NİN ‘T’SİNİ, ‘t’ ŞEKLİNDE YAZANLAR YOK MU?!!   Leave a comment

"TÜRK"ÜN, "TÜRKÇE"NİN ‘T’SİNİ,
‘t’ ŞEKLİNDE YAZANLAR YOK MU?!!

Yazılışı bile, terkibi bile çok yanlış olan "Ulus-Devlet" deyip-aslında çok da meraklı oldukları ‘uydurukça’ ile ‘Ulusal Devlet’diye yazmaları gerekir- tarihî bir gelişim olan "Millî Devletler Çağı"nı "tu-kaka" eden  "İslamî Camia"nın bazı "kalemleri", "köşeyazarlar"ı, son yıllar da yeni bir "moda" tutturmaya çalışıyorlar…
Nedir bu "yeni moda?", derseniz; "köşeyazıları"nda artık "Türk"ü, "türk" diye, "Türkçe"yi de "türkçe" diye yazıyorlar…Hattâ öyleleri var ki; tamamiyle "Amarikanvâri" bir şekilde, "köşeyazıları"nı, "noktasız, virgülsüz", yani "imlâ"sız, "yazım kural"sız yazıyorlar…
Kimler mi?, dersiniz: ‘Anadolu’da VAKİT" gazetesinin "eski köşeyazarı", şimdilerde "internet siteleri"nde yazmaya devam eden, Selahattin ÇAKIRGİL ve yine aynı gazetenin şimdiki ikinci sayfasında yazan Mehmet DOĞAN…Bu iki "köşeyazarı", ne hikmetse, şayet yazılarında "Türk" veya "Türkçe" kelime ve kavramlar geçiyorsa, muhakkak "T"li şekilde değil de, ‘t’li şekilde yazıyorlar..Yeni ŞAFAK gazetesinin köşeyazarı Osman AKKUŞAK ise  "noktasız,virgülsüz" yani "imlâsız", "yazım kuralsız" bir şekilde köşeyazıları yayınlanıyor…
Bir "sohbet" meclisinde, bir Edebiyatçı "öğretim üyesi"ne, bu mes’eleyi suâl eyledim.Çünkü son iki yıldır, zihnimi kurcalayan bu mes’eleyi artık "dillendirmek" düşüncesindeydim. Dediği, "belki bilgisayar programlarından kaynaklanan bir sebeple öyle yazıyor olabilirler..Aslında, Türkçe "dilbilgisi/gramer" kurallarına göre "Türk" ve "Türkçe"yi ve benzer kelime ve kavramları "T" yerine, ‘t’ ile yazabilmek aykırı bir hâl.."T" yerine ‘t’ ile yazanlar Türkçe "dilbilgisi/gramer"  yapısına yeni bir şekil vermek isteyenler kategorisinden olabilirler.Kaldı ki, Türkiye’mizde, böyle "kategori"de olanların neredeyse beş-on yıllık geçmişleri de var..Elbette ‘t’li yazanların "tahkir" ,"hakaret" ve "küçümseme" gayeleri de olabilir ve iyi bir şey değildir…" dedi…
Böyle ne zaman yazdıklarını "ispat"lamak gayet kolay aslında..Sizlere gönül rahatlığı ile şu tarihteki, şu isimli yazılarında diyebilirim.Fakat sizler de bundan böyle bir "dikkat" edin, önümüzdeki muhtemel yazılarında da, muhakkak "Türk ve "Türkçe"yi ve benzer kelime ve kavramların ilk harflerini ‘t’ ile yazdıklarına şahid olacaksınız…
Hele AKKUŞAK’ın ki, tamamiyle "Amerikanvâri", yıllar önce Amerikalı bir yazara özeniştir başka bir şey değildir…
Hele ÇAKIRGİL gibi "kalem" sahiplerinin, "İran İslâm İnkılâbı"nın ilk harflerini hattâ tamamını büyük harflerle yazmaları yok mu?!
İktidarım olsa idi de bizzat kendilerine suâl eyleyip, ne cevap vereceklerini işitebilseydim!!
"Türk Milleti", büyük millettir, ilk harfi asla ve kat’a küçük harfle yazılamaz…
Ekseriyetle "Ben de Türk’üm" diyemeyen bir "düşünce geleneği"nden gelen, ancak "bir paşa"nın sıkıştırması ile "Ben de Kozanoğulları Türklerindenim" demek mecburiyetinde kalan bir "zihniyet"ten gelen bu "kalem sahipleri"ni, "Türk Milleti"ne ve "Türkçe’ye Saygı"ya davet ediyorum…
Yine aynı "düşünce geleneği mensupları"dır ki, "Yaşayan Türkçe" kampanyalarına yeterli ve gerekli desteği vermeyip;"Uydurukça" kelime ve kavramları kullanma da, maalesef "Devrimcileri" bile sollamışlardır…
"Hakkıdır Hakk’a tapan milletime İstiklâl!" diyebilen rahmetli ERSOY, kırkbir mısralık "İstiklâl Marşı"nda, "Türk" kelime ve kavramını hiç kullanmamıştır amma "…ırkıma yok izmihlâl" diyebilmiştir…Herhalde buradaki "Irkıma" dediği "Irk" ise "Arnavut Irkı" olmasa gerek!!!
02.10.2010
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Posted 03 Ekim 2010 by metgultekin in Haberler ve politika

“MİLLÎ GÖRÜŞ/ERBAKAN HAREKETİ”NİN ‘SONU’   Leave a comment

MİLLÎ GÖRÜŞ/ ERBAKAN HAREKETİ’NİN "SONU"

13 Eylül 2010 tarihinden itibaren, aslında, "Referandum Süreci" ile beraber "Haziran 2011 Genel Seçim Süreci" de başlamıştı.Nasıl ki, Temmuz 2007 Genel Seçimleri öncesinde, "Türk Siyasî Hayatı"nda, "depremler" belirgin bir şekilde olmaya başlamıştı.Hatırlayalım, "Dindar Demokrat Damar", "Çakmalaştırılmış", "diskalifiye" edilmişti..Hakkında kitap bie yazılmış ve girdiği seçimlerde, "en köklü siyasî teşkilatlar"dan bile fazla "rey" almış olan "Genç Parti Vakıası" da bildiğimiz şekilde "devre dışı" bırakılmıştı. "Benzer" şekilde, önümüzdeki "genel seçim süreci" öncesinde de; aslında eskisinden de daha beter ve "kaba" olan fakat "kamuoyu"na "Neo-CHP" diye "yutturulan" "sarsıntılar" la başlayan "siyasete yeni dizayn" çalışmaları; "Millî Görüş/Erbakan Hareketi "ile devam etmekte..
Hatırlayınız, "28 Şubat Süreci" sonrası "yenilikçiler-gelenekçiler kavgası" ile "zoraki bir doğum" ile oluşturulan ve tam bir "28 Şubat Çıktısı" olan "AKP"nin ortaya çıkışı…Bizlerin de acizâne bir şekilde "MillÎ Görüş/Erbakan Hareketi"ni ve "İslamcılar"ı Anlama Cehdi" namına yaptığımız kitabî okumalar…Mehmet BEKAROĞLU’nun "Siyasetin SONU ‘Adil Düzen’den Dünya Gerçekleri’ne’" isimli "hacimli" ve "yapıcı-eleştirel ve çare gösterici" eserini satır satır okuyuşumuz…Fakat bir türlü "kritiği"ni yazıya hâlen de -muhtelif sebeplerden- aktaramayışımız…Ancak "Titrisiz İslamcı Münevver" diye tanımladığımız Ali BULAÇ’ın "Üç Eserinde"n "MillÎ Görüş/Erbakan Hareketi"ni ve "İslamcılar"ı Anlama Cehdi"mizi "yazıya" da aktararak göstermemiz.(www.millimefkure.com)…
BULAÇ, öncelikle "Göçün ve Kentin Siyaseti (MNP’den SP’ye Millî Görüş Partileri" isimli eserinde, "MillÎ Görüş/Erbakan hareketi"nin "…bir koluyla SP ile devam eden, diğer koluyla Ak Parti ile peşpeşe iki defa iktidar olan siyasî görüş" "kabul"ü, "postula"sı ile "vakıa"ya bakmakta ve aslında "AKP’nin de Millî Görüş/Erbakan Hareketi’nin Partisi" olduğunu bir "sosyolog" olarak da "kabul" etmekte.(Bknz.:www.millimefkure.com, ilgili yazı) Ki, geçenlerde de, kendisi de bir "sosyolog" olan Prof. Şerif MARDİN de aynı "kabul"ü dillendirmekte; Başbakanımızın referandum sonrası, "Anıtmezarı" ziyareti sırasında ifade ettiği "AKP tabanının "dindar demokrat damar" değil, "MillÎ Görüş/Erbakan Hareketi"nin tabanıdır…
Elbetteki yaşı 45’leri aşmış nesiller açısından ilâve yapmak gerekirse, "AKP=2.ANAP" da diyebiliriz…Kaldı ki, "ANAP" ile çokca "benzerlikleri" mevcut…En belirgin "benzerliği" ise "kimlik siyaseti" yapan bir "siyasî teşkilat" olmayışlarıdır…Bu sebepledir ki, bir "iddia" veya "tez" olarak da ileri sürebilirim ki;Türkiye şartlarında "kimliksiz siyaset" yapan "partiler", eninde-gecinde, "kimliksiz siyaset yapan partiler mezarlığı"na defnedilmektedir…AKP de böyle bir "akıbet"ten kurtulamayacaktır…

KURTULMUŞ "ERBAKAN HAREKETİ"Nİ GÜNCELLİYORDU

Bugünkü tarih itibariyle "istifa etmek mecburiyetinde bırakılan" Prof. Numan KURTULMUŞ,"Kongre" sonrası, aslında "Millî Görüş/Erbakan Hareketi"ni "güncelliyordu" ve Haziran 2011 Genel Seçimler öncesinde de, "AKP"ye "kuvvetli bir alternatif siyasî hareket"e dönüştürüyordu."…Ölüsü 2009 seçimlerinde(yerel) 2 milyon 50 bin oy almış" "Saadet" realitesinde, "Numan KURTULMUŞ’un ayakta durmasına ve partiyi değiştirmesine izin verilmiyor…Hoca’yı iyi tanıyorum. Psikolojiyle uğraşıyorum ama Hoca’yı anlamak zor. Empati yapamıyorum…Hoca olmayınca ideoloji de yok olacak gibi bir durum var.Bunu 1998’de parti kapatılınca net olarak gördüm…" açıklamalarını bir gazeteye verdiği ropörtaj ile "kamuoyu" ile paylaşan Prof. Mehmet BEKAROĞLU, "SP’nin Son Durumu" itibariyle ne kadar da "haklı" çıktı…Kaldı ki,Prof. BEKAROĞLU, malum ve meş’um "iftar baskını"nı da "Erbakan Hoca Sabotesi" olarak değerlendirmişti.(www.sonsayfa.com, ropörtaj)
"İslamî Camia"nın haftalık mevkutelerinden "Gerçek HAYAT" dergisi de, "referandum süreci"nde neşrettiği iki "kapak" konusunun ilkinde, "Erbakan’sız Millî Görüş Hareketi Mümkün Değil mi?" ‘soruşturması"nı yapmış ve ekseriyetle "muhal" cevabını almıştı. İkincisinde ise "KURTULMUŞ’un Erbakan Sevgisi" adetâ ‘sorgulanmış" ve "sıkıştırıcı suâller"e rağmen, "Prof. Numan KURTULMUŞ’un Erbakan Düşmanı Olmadığı"nı ortaya çıkarmıştı…
"Recai KUTAN"ın bilmem kaç defalık "Genel Başkanlığı"nda "deprem" yaşamayan "Saadet Partisi", "KURTULMUŞ’un ‘güncelleştirme’ gayreti sebebi ile" "sarsıldı…"Sekiz senedir eski "siyasî görüşü"ne bir "harf" bile diyemeyen bir Başbakan’ın "siyasî örgütü"nün bu "son durum"dan "kazançlı" çıkmadığını görmemek için "kör" olmak lazım…
"Referandum süreci"nde de "Şimdilik Evet" diyen "Saadet Partisi" tabanının, son sekiz yıldır çokca şekilde "nemalandırılarak", ekseriyeti itibari ile ve hattâ "otomatikmen" reylerinin "AKP"ye kaydığını söyleyebiliriz…
"Siyasetçi" olmasak da, "siyaset, ülke mes’eleleridir" düşüncesiyle "siyasî gelişmeleri" izleyen ve zaman zaman "internet"in de sağladığı imkânlarla fikirlerini aktaran ve paylaşan biri olarak; diyebilirim ki,hem de zamanında "Millî Görüş/Erbakan Hareketi"ni "yapıcı-eleştirel-çare sunucu" bir şekilde "hacimli" ve "kitabî" olarak "içeriden bakan" Prof. Mehmet BEKAROĞLU’nun, ismi geçen kitabının adını biraz değiştirerek diyorum Ki;"Saadet Partisi"nde ve tabiki "Millî Görüş/Erbakan Hareketi"nde yaşanılan "KURTULMUŞ İSTİFASI" ile "Millî Görüş/Erbakan Hareketi’nin SONU" göründü…
Bundan sonraki gelişmeler, Saadet Partisi’ni daha da "sekte", daha da "devre dışı" bırakacağı gibi, "sosyolojik" olarak da AKP’ye ekleneceğini; "kimliksiz siyaset" yapan AKP’nin de yine de eninde-geçinde "kimliksiz siyaset yapan partiler mezarlığı"na defnedilmesi ile "Türk Siyaseti"nde bu "siyasal İslam/merkeze siyaseti koyan İslamcı" damarın da izale olacağıdır…
Yaşayanlar da şahid olup görecekler…
Son olarak; kanaatim odur ki, "adı küçük, mefkûresi büyük" ve "referandum" da "eksik ise tamamlayın da evet diyelim" diyemeyen "YAZICIOĞLU HAREKETİ"nde de, "benzer" gelişmeler yaşanılacağıdır…
02.10.2010
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Posted 03 Ekim 2010 by metgultekin in Haberler ve politika

“12 EYLÜL 2010 REFERANDUM SÜRECİ”Nİ, BİR DE BENDEN OKUYUN!!!   Leave a comment


"12 EYLÜL 2010 REFERANDUM SÜRECİ"Nİ, BİR DE BENDEN OKUYUN!!!

Kaçıncı "halkoylaması/referandum" olduğunu çoğumuzun bilmediği bir "12 Eylül 2010 Referandum Süreci" de bitti. "Referandum süreci" bitti amma "bitmeyen sürecler" de başladı.
"Tek Başına İktidar Güçü Nasıl Olur?", çoğu gençlerimiz gibi ben de şahid oldum. Hani, 12 Eylül 1980 sonrası "Tek Başına" iki "iktidar" gördük..Hemen hemen her iki "iktidar"ın da "siyasî yapısı ve zihniyeti" "çok benzerlikler" ihtiva etmektedir, diyebiliriz.
Hakeza, "23 Yıllık Tek Başına CHP İktidarının Güçünü ve Yaptıklarını" ise ancak kitaplardan öğrenebiliyoruz…
Elbetteki "Güç/Kuvvet" deyince de, "Hakk/Hukuk" hak getire…"Me’siz Medeniyet’in düsturu" olan, "Kuvvet Haktadır, Kuvvetli, Güçlü olan Haklıdır"ın ve tabii bence "İkinci Anavatan "olan "AKP İktidarı" ile çokça sayıda da "istismarlar", "siyaseten vakıalar" yaşandı…
Bir kere daha anladık ki, "siyaseten yapılanlar" alınan oyları attırsa da, "siyaseten" e "aldanmayan ve kanmayan" geniş kitlelerin haklılığı, zaman içinde ortaya çıkıyor…
Hele de "darbeler" de çok kötü "sınavlar" vermiş olan "Türkiye Medyası"nın, bu seferde, "İslamî Camiâ" dediğimiz yazılı-görsel medyanın "ikircikli", "objektif" ve "dürüst" olmaktan çok uzak yayınları, sizi bilmem amma benim "evet" kararımdan çaydırdığı gibi, midemi de çok bulandırdı.
"Tek yanlı" ve "dürüst ve objektif" olmaktan çok uzak yayınlar, reyleri elbette arttırdı da…(Yeni ASYA gazetesinin bu konudaki "farklılığı"nı ruhucanımla alkışlıyor ve kendilerini tebrik edeiyorum.)
Hele de sekiz yıldır "eski siyasî görüşü"ne alenen bir "harf" bile edemeyen fakat varsa-yoksa "Ülkücü Hareket"e "veryansın eden bir "Türkiye Başbakanı"nı ise ben yaşadığım sürece "ilk defa gördüm…" "Siyaseten gözyaşı dökmeyi andıran " "durumlar", hele de "Allah(c.c.) için sevmek, Allah(c.c.) için sevmemek düsturunun geçerliği olduğu bir "medeniyetin çocukları"na , doğrusu hiç mi hiç yakıştıramadım…
Sekiz yıldır bu mevzuda "kılını kıpırtdartmayan", "hiçbir şey yapmayan" ve sekiz yıldır "ilk defa", 12 Eylül Referandum sonrası "Anıtmezarı" hatırlayan bir "Türkiye Başbakanı"mız, doğrusu demek gerekirse, bana hiç de "Allah(c.c.) için" gelmiyor…
BBP’si ile MHP’si ile "Ülkücü Hareket"i oluşturan mü’min kardeşlerimizin bazılarında ise "mantık" eksikliğine şahid olduk gibime geliyor…Hattâ "Başbakan"ımızın "eski siyasî görüşü"nü idame ettiren "siyasî parti"de de "benzer "mantık eksikliği"ne şahid olduk gibime geliyor…Onlar da o şekilde"Siyaseten hareket ettiler", demeyeceğim…
Kardeşim "eksik ise, "yetersiz ise", "tamamlayın da getirin de evet diyelim" veya "şimdilik hayır" demenin "şeriat-ı garra"ya aykırı, hatta diyelim ki, "demokrasi"ye aykırı bir "duruş" mu olurdu acaba? Bu hususlarda "Bizleri de istimal ettiler, kullandilar" diye hiç düşündünümüz mü?
Akabinde başlayan "2011 Genel Seçim Süreci" ile öyle anlaşılıyor ki "Türkiye’mizin umum devasa mes’eleleri" yine ertelendi gibi…
100. yılına doğru gittiğimiz "devlet"imizin nelerle karşılacağı yine "verileri"nden anlaşılır herhalde…
Kalkınmış, "istiklâl-i tam" sahibi, sahiden "demokrasi"ye geçebilmiş bir "Türkiye" de kimler yaşamak istemez ki?
26.Eylül.2010
İsmet GÜLTEKİN
ismet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Posted 03 Ekim 2010 by metgultekin in Haberler ve politika