Archive for Haziran 2013

“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!” SÖZÜ SAHİDEN KİME AİT?   Leave a comment

Görsel

 

“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!” SÖZÜ SAHİDEN KİME AİT?!

Bir yazımın başlığı, “İdeolojiler Vadisi’nde Sistemli Düşünmek” idi.”Efkâr-ı umumiye” dediğimiz, “fikirler camiâsı” dediğimiz, “fikriyatlar”, “fikirler”, “düşünceler” âleminde, “sahih” bir şekilde düşünebilmek; “sağlıklı” bir şekilde “vakıâ”ları anlayabilmek; günümüzde daha da müşkilleşti.

Bir yazımın da başlığı, “İletişim Çağı mı? Cehalet Çağı mı?” idi. Meğerse, geçenlerde aklıma geldi, aslında “İletişim Çağı, Kafirlik Çağı” imiş!!! “Kafirlik” yani, “hakikat”lerin “setredildiği”, “örtüldüğü”, “gizlendiği”, “haykırılamadığı” bir “çağ” anlamında…

“#Direnen Demokrasi Çağı”nda ise “akla ziyan” öyle “fikirler”, öyle “düşünceler” dile getiriliyor ki…

“#Direnen Tweet”lerde, “#Direnen Facebook”larda, hülâsa “#Direnen Sözde Sosyal Medya”da, “Uçukistan Asrı/Uçukistan Çağı”nda mıyız dedirten öyle “hezeyânlar” dillendiriliyor ki…

Hem de “bir tık” kolaylığı ile…

Ne “fikir sancısı” kaldı, ne de “beyni zonk zonk zonklama”lar…

“Bir tık” kolaylığı ile sözde “#direnen tweet”lerde, sözde “#direnen facebook”larda, hülâsa sözde “#direnen sosyal medya” da, milyonlarca “takipçi”ye sahip olabiliyorsunuz!!!

Artık, “Yazdığım fikirleri, bir şişenin içine koydum, saldım fikirler okyanusuna…” dediğinizde ise, “dudak altı gülümsemeler”i hissediyorsunuz…

“Türkiye-Suriye Birleşik Haritaları”nı, sözde “fikir mecmuaları”nda yayınlayanları mı dersiniz; aslında bir “baskı”nın ardından diyelim bari, “Kürt dili”, “Kürt lisânı”, “Kürtçe” deyince, “uçuşanları” mı dersiniz; hele de “İletişim Çağı”nın “fikir-düşünce dolgunluğu kazanmaya “vesile olması gerekirken; uygulamada hiç de öyle olmadığı; son zamanların “meşhur kuşağı”, “90 Kuşağı”nın bile “gözden geçirmeler”le yetindiği, ‘vulger’, ‘yüzeysel’ bir şekilde “fikir-düşünce” sahibi olduklarını…

Sözde “İletişim Çağı”, âdeta bir “Kâfirlik Çağı”na “dönüşürken”; “hızlı bir çağ”a “dönüşerek”, “Uçuklaşmalar”ın, “hezeyânlar”ın neşet etmesi neticesini de doğurmakta…

“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!”-HAYİM NAUM

Sanki “Bu Ülke” de sadece “Ekrâd/Kürtler” ‘zulüm’ görmüş; sanki “Bu Ülke”de “Etrâk/Türkler” hiç mi hiç ‘zulüm’ görmemiş gibi…

Rahmetli Bediüzzamanca dersek; “Zındıka Komiteleri”ni göremeyen “90 Kuşağı”, “Kuşak”lar, “Nesiller”imiz…Geçmiş “nesil”lerin “tecrübe”lerini hiç mi hiç kaale almayan “şımarık kuşak”lar…

Bir Şubat 2013’den beri 16 Haziran 2013’e kadar süren belki de daha sürecek olan; “milliyetçiliği ayaklar altına alma” ‘söylemi’ de artık “Türk’üm! Özür diliyorum.” dedirtiyor..

Hâlâ “Türk=İslâm; İslâm=Türk” olduğunu anlayamayan; tabiri caizse “Deccal M.Kemal” adaveti ile “kafayı bozmuş”, sözde “fikir/düşünce” sahipleri…

“Ulan” demek istemiyorum; “Risale-i Nur Külliyatı”ndaki “mahrem risaleler”, toplasan kaç sayfa eder be!!!

Üstelik, “Rus Deccalleri”ni niye dillendiremiyorsunuz ki!!!

“Radikal”in bir “blog” yazındaki “iddia”yı(1), hem de öyle “haşiye”si falan olmadan “güzelim köşesi”ne “iri harflerle” taşıyan, sözde “Nur Talebeleri…”(2)

Güyâ, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözü, “3 meşhur Siyonist”ten biri olan Hayım Naum’a aitmiş…

“Hezeyân….” “Uçukistan” manzaraları…Hiçbir “ilmî kıymeti” olmayan fikirler, düşünceler…

Bir zamanların “Türkçü”sü rahmetli Erbakan Hoca’mızın “fitili ateşlediği” “cümleler: “Siz Türk’üm, derseniz, bilmem kimlerde ,hayır, ben, Kürd’üm der.”(3) sathî görüşleri…

“Türk”, “Türk Milleti”, tarihte “nesebi” olan, “nesepli olan” “Büyük Bir Millet” değil miydi?

“İslâmiyet’in bin yıl bayraktarlığını yapmış olan bir millet” değil miydi?

Rahmetli Bediüzzamanca ifâde edersek; böyle bir “millete kılınç çekilir miydi?”

Herkes, “Ben Kürdüm, Ben Arabım, Ben bilmem neyim”, diyecek; ancak “Türkler”, “Ben Türk’üm!” diyemeyecek; derse “Irkçılık” olacak!!!

Fesubhanallah!!!

“NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!” SÖZÜ NASIL ANLAŞILMALI?

“Ne mutlu Türküm diyeneTürkiye Cumhuriyeti‘nin Kemalist eğitim sisteminde bir yol gösterici söz öbeğidir. Mustafa Kemal Atatürk tarafından ilk kez 10. Yıl Nutkunda kullanılmıştır. Daha sonra 1972 yılında Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı tarafından öğrenci andına eklenmiştir. Türkiye’deki ve KKTC’deki birçok dağ ve tepede bu söz öbeğini görmek mümkündür. Zaman zaman söz öbeğinin etnik ayrımcılığa yol açtığı iddiasıyla çeşitli eleştirilerde de bulunulmuştur.[1]”(4)

“Wikipedia-Özgür Ansiklopedi” böyle diyor…”Türk” mefhumunu, nasıl “seküler zihniyet” olan “Kemalizm” ile bir tutabilirsiniz ki? “Batı” nazarında, “Avrupa” nazarında, “ecnebîler” nazarında, hadi diyelim “Gâvurlar” nazarında, “Türkler” deyince “Müslümanlar” ; “Türk” deyince de “İslâm” anlaşılmıyor mu?

Hadi “mütefekkir “ İsmet ÖZEL’cenin “Kalın Türk” târifi ile, “Türk” deyince, kâfirlere karşı savaşan Müslüman” anlaşılmıyor mu?

Güya “Bu Ülke” de, bilhassa “Osmanlı” sonrası “uygulanan” ‘Herkesi Türk yapma” ameliyesi, ‘projesi’, bir “Gâvur Projesi” değil miydi? İşin ucu “Yahudi”ye kadar uzanmıyor muydu?

 

Kurtuluş savaşı (aynı zamanda birinci dünya savaşıdır) sonrası parçalanmış osmanlı’nın yönettiği halklardan biri olan Türklere Osmalı dışında bir kimlikleri olduğunu öğretmeye çalışan, zamanında gerekli bir slogan. Türkiye cumhuriyeti içinde yaşayan her bireyi içine alması, bir üst kimlik olarak “Türk” lafının kullanılması hedeflenmiştir.

 “Ne Mutlu Türk Olana” değil “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” olarak anlaşılması gereken söz. bu topraklar üstünde hangi azınlık olursa olsun, onların egemen etnik grupla ismi konmaksızın aynı haklara sahip olduğunu ifade eden söz.”(5)

Evet, “Ayşe Hür” gibi sözde “araştırmacılar” bile “Türk’üm” demeyi “ırkçılık” olarak gördüğü bir zaman diliminde(6), yukarıdaki ifâdeler daha “insaflı” geldi bana..

“NE MUTLU TÜRK OLANA!”, denilmemiş; “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!”, denilmiş..

“Meşhur anti-Kemalist Tarih Üstâdı”mız, Kadir MISIROĞLU’ca dersek; “Türk isen iftihâr et; Türk değilsen, takdir et…” denilmek istenilmiş…

               SAHİDEN “NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!” SÖZÜ KİME AİT?

Zamanın “M. Kemal Muhalifleri” kadar, maateessüf ‘seviyeli’ olamayan, günümüz 2013’lerin sözde “M.Kemal Muhalifleri”, ‘kızacak’lar amma “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözü, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”mizin ‘kurucusu’ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e ait ve ‘ilk defa’, “Cumhuriyet”imizin kuruluşunun 0nuncu yılında, 1933’de, “meşhur” “10.Yıl Nutku”nun nihayetinde denilmiş..(7)

Görsel

“Cüneyd ARKIN: Türk’üm desene…Türk’üm demek ayıp, utanılacak bir şey mi?” , diyordu, “Rus Emperyalizmi” açısından da “tehlike “teşkil eden “meşhur” “Güneş Ne Zaman Doğacak?” filminde, “ezildiğini” ‘iddia’ eden ‘kızcağıza…’

Ne gariplik ki, ne tuhaflık ki, “Türk Milliyetçiliğinin, “Batı tipi milliyetçilik”lerden çok farklı olduğunu” ‘en iyi bilen’lerden; “Erzurum Türk’ü Hocaefendi’den; “Türk Milliyetçiliğini ayaklarımız altında ezeceğiz!” diyenlere “hiçbir şey” demediğine “şahid” oluyoruz…

Maateessüf…

NETİCE-İ KELÂM:

“Pozitivist” Oğuz ATAY’ın “meşhur” eseri “Tutunamayanlar”da ise “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözünün Namık Kemal’e ait olduğu dillendirilir. Hattâ bu kadar da değil; Türkiye’mizdeki “Demokrasi Çağı”nın Osmanlı’dan sonra ikinci başlangıcı diyebileceğimiz ve “Demokratlar”ın da ağızlarından düşürmediği “Yeter! Söz Milletindir.” ‘sloganı”nın da, bazı “İslâmcılar”ın “Atatürkçü” diye dudak büktüğü rahmetli tarihçilerimizden Cemal KUTAY’a değil de, ‘Jean François Millet”e ait olduğu da dillendirilir.

“Selim: Dur! Hemen tahtayı silme. Beni kandıramazsın.

Turgut: Aptal! Uzatma işte. Böyle bir nazariyenin bazı ufak tefek noksanları olacak. Ne demiş Ziya Paşa…”

Selim: ‘Ne Mutlu Türk’üm Diyene!’, demiş.

Turgut: Onu Namık Kemal söylemiştir. Ziya Paşa aynen şöyle demiştir:

‘Di-rahtı ferganiyi nüman eyledi nevser

Tema-yı nur-u haltı kader neyledi kevser.’(8))

“Namık Kemal”e ait olabileceği “iddiası”, bence daha “makûl” geliyor..Çünkü rahmetli Namık Kemal’in, “Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK”ü ‘etkileyen’ “milliyetçi düşünce adamları”mızdandır…

Ancak “Pozitivist” Oğuz ATAY’ın ‘Tutunamayanlar”da “dillendirdiği” bu “iddia”yı, hangi “haşiye”ye, hangi “kaynağa” dayandırdığını, şu an bilemiyoruz…

Kaldı ki, “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözünün nasıl anlaşılması gerektiği hususunda da şu “blog” yazısına bakabilirsiniz…(9)

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU ise”ATATÜRK”ün  “Ne Mutlu Türk’üm Diyene!” sözünü; “Batı Hun Devleti”mizin kurucusu Attila’nın;”Ben sizi gibi asil bir adam değilim fakat asil bir millettenim”(10) sözünden ilhamla söylenildiği ifâde eder…

“Balkan Müslümanları”nca diyelim; “Elhamdülillah Türk’üm…”

18.06.2013

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Dip Notlar:

(1): http://blog.radikal.com.tr/Sayfa/ne-mutlu-Turk’um-Diyene,

(2): http://sentezhaber.com.tr/ne-mutlu-Turk’um-diyene,

(3):Naci AKAY, www.trakyagözlem.com/haber/yazar.asp,

(4): www.wikipedia.org/wiki/Ne_Mutlu_Türküm_Diyene,

(5): www.nedir.net/ne-mutlu-Turk’um-Diyene,

(6): www.radikal.com.tr/ayse_hur/ne_mutlu_Turkum_ diyene_mi_ne_mutlu_Turk_olana_mı,

(7): www.meb.gov.tr/belirligunler/29 Ekim/ındex_nutukhtm,

(8): www.wattpad.com/485224-tutunamayanlar, 27.page, 73.sayfa

(9): http://blog.milliyet.com.tr/ne-mutlu-Turk’um-diyene,

(10): www.meb.gov.tr/belirligunler/30agustos/Yazilar,

Posted 18 Haziran 2013 by metgultekin in Genel

70 DİL/ 70 LİSÂN BİLMEK!   Leave a comment

70 DİL/ 70 LİSÂN BİLMEK!

 

“17 yaşında, 23 dil konuşuyor!

AMERİKA’nın New York kentinde oturan 17 yaşındaki Timothy Doner aralarında Türkçe’nin de bulunduğu tam 23 dili akıcı konuşup yazabildiği gibi, birçok dili başka ülkelerin şivesiyle konuşabiliyor.

Kendi deyişiyle her birkaç haftada yeni bir dil öğrenen Doner, bu dillerin tamamını da New York’taki evinde, hiçbir dil okulu veya öğretmenden yardım almadan öğrendiğini söyledi. Almanca öğrenmek için 2’nci Dünya Savaşı filmlerini seyrettiğini, Arapça için de internet üzerinden Iraklı biriyle sohbet ettiğini söyleyen Doner, yaygın dillerin yanı sıra Güney Afrika’nın resmi dili olan isiWhosa’yı Gambiya’da konuşulan Wolof dilini, Swahiliceyi ve Amerikan yerli dillerinden Ojibwe’yi de konuşabiliyor.”(1)

Bu “haber”i okuduğumda, kelimenin tam anlamı ile “şaşırmış”tım…Hem on yedi yaşında olacaksınız, hem de 23 dil/23 lisân bileceksiniz. “Bilmek”, yani hem konuşabileceksiniz, hem yazabileceksiniz ve hem de “şive”leri ile de bazı dilleri, bazı lisânları “bilecek”siniz…

“Olamaz böyle bir şey”, diye hafızama nakşettim..” Türkiye Gerçeği”ni, “ömrü hayatı”mda bir “İngiliz Dil”ini,”İngiliz Lisânı”nı “bilebilmek” için; hem konuşabilmek, hem yazabilmek, okuduklarımı anlayabilmek ve konuşulanları da “bilebilmek” için sarfettiğim cehdlerimi de hatırladım: Ortaokul-Lise yıllarımda, “dilbilgisi,”gramer “hususunda gayet iyi seviyede oluşum…Üniversite yıllarında ise “Kur sistemine dayalı” “İngilizce Dil Kursları”na iştirak edişim…Fakat “nâhâk” yere…Boşuna…İstenilen seviyede okuduğunu anladığımı, yazabildiğimi ve konuşabildiğimi söyleyebilmek ne mümkün!!!

Görsel

Netice: Neredeyse 10(on) yıl “İngiliz Dili”, “İngiliz Lisânı”, İngilizce Dersleri görmüş olmama rağmen……

Şimdilerde ise, 2013-2014 Eğitim-Öğretim Yılı’ndan itibaren, “İngiliz Dili”, “İngiliz Lisânı”, “İngilizce”, İlkokul 2. Sınıflara bile “ders” olarak konuldu. Şayet yanlış hatırlamıyorsam, geçmiş senelerde, “Ana okulları”na varıncaya kadar “mecburî” hâle getirilmişti…

Hz. İSMAİL ALEYHİSSELAM ve DUBBAN ise 70 DİL/70 LİSÂN BİLİYORMUŞ

 

“Her Peygamberin Bir Mesleği Vardı” ‘kategorisi’nden bir “haber-araştırma” yazısından da “öğrendim” ki…

Hazret-i İsmail Aleyhisselam, kara ve deniz avcılığı ile geçinirmiş…

“Avcıların Pîri” imiş…

Ve 70 dil/70 lisân biliyormuş…

“Tercümanların da Pîri” sayılırmış…(2)

Ve

NTV Tarih dergisinin verdiği “1001 Gece Masalları CD”sinden de öğrendim ki…

Yunna ve Dubban…

“1001 Gece Masalları”ndan…

“Şehrazat”ın anlattığı “masal”lardan…

Yunna: İranlı Hükümdar.

Dubban: İranlı bir ihtiyar amma hekim, doktor. Cüzzam hastalığına yakalanan Yunna’yı, biiznillah ilaçsız, merhemsiz iyileştirmiş…

70 Dil/70 Lisân biliyormuş…(3)

Yine “meşhur tarihçilerimiz”den ve “modern seyyah” da olan Prof. İlber ORTAYLI Beğ de, neredeyse 24 dil/24 lisân biliyormuş…(4)

Yine geçenlerde “İran Cumhurbaşkanı” olarak seçilen ve “reformist” denilen Hasan RUHANÎ de 5 dil/5 lisân biliyormuş…(5)

 

NETİCE-İ KELAM

 

Velhâsıl “vasıflı mecmua”larımızdan “MOSTAR Dergisi”nin de “kapak konusu” olarak ele aldığı “Yabancı Dil Öğrenimi Mes’elesi”, “Yabancı Dil’e Neden Yabancıyız” mevzûsu da Türkiye’mizin “Bitmeyen Senfoni”lerinden…

Öyle ya, onca seneler bir “yabancı dil dersi” görmemize rağmen, neticede o bir “yabancı dil”i bile konuşamayan, yazamayan, hülâsa “bilemeyen” ‘nesiller”imiz…

“Ne yapmalıyız?”

Belki de, “Yeni Bir Sınıf” diye de tanımlanan “90 Kuşağı” gibi, “Allah(c.c.)’ın da bir rahmeti” olan “teknoloji”den, “internet teknolojisi”nden en yüksek seviyede, “yabancı diller”, “yabancı lisânlar “’öğrenebilme’, ‘bilebilme’ yolunda da cehdler sarfetmek…

Sadece “resmî eğitim”in verdikleri ile yetinmemek!!!

Hele ki, “Türkiye Coğrafyası”nda yaşayan bizim gibi “nesil”ler, neticede, Türkçe’mizi en güzel şekilde “bilmeli”,ilâveten Yunanca,Rusça, Farsça, Arapça, Ermenice, İngilizce veya en azından bir “Batılı Dil”i “bilebilmeli…” Hattâ “öfke”mize sahip çıkarak; bir “vakıa” olarak “dünyada handiyse 25 milyon”un konuştuğu “Kürt Dili”ni de, “Kürt Lisânı”nı da, “Kürtçe”yi de-Kirmanci ve Zazaca, Soranî- “bi-le-bil-meli”dir… “Coğrafya”mızın “nesiller”imize yüklediği bir “gerekliliktir “de…

Biliyor musunuz, “Asrın İmamı”, “Müceddid “ Hazret-i Üstad”, rahmetli Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.), “Türkçe”yi, nice zaman sonra öğrenmiştir…

17.Haziran. 2013

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Dip Notlar:

(1): www.ahaber.com.tr/Yasam/2013/04/11

(2):www.habervaktim.com, 12.03.2013

(3):NTV Tarih Dergisi, 1001 Gece Masalları CD’si, Mart 2013

(4):Radikal Gazetesi,”Ortadoğu Bu Kadar ‘Arap’ Kalmaz”, 02.Haziran. 2013

(5): http://www.sabah.com.tr/Dunya/2013/06/16

Posted 17 Haziran 2013 by metgultekin in Genel

Tagged with , , , , ,

TÜRKİYE’MİZDE ‘METEOROLOJİK HORTUMLAR’ ÜZERİNE…   Leave a comment

 

Görsel

TÜRKİYE’MİZDEKİ ‘METEOROLOJİK HORTUMLAR’ ÜZERİNE…

-HORTUMLAR ASRINA DOĞRU GİDERKEN-

“Global/Kürevî/Dünya Çapında Klimatolojik Değişimler”in, “Kürevî/Dünya Çapındaki İklim Değişimleri”nin daha yeni yeni konuşulduğu, bundan neredeyse yirmi sene önceki zaman diliminde; “Acaba ‘Aral Gölü’ niye kurumakta?’, diye ‘merak’lanmış, o yıllarda güzîde bir müessesede beraber çalıştığımız, Kastamanolu rahmetli ‘Kemal ÇAPRAZ’ Beğ’den epey denilecek kertede “doküman” temin etmiştim..

Yine “Yolsuzluklar çağı”, “Hortumculuk Çağı” denilen hemen hemen aynı zaman dilimlerinde, bir başka “hortum”a, “meteorolojik hortumlara” ‘merak’lanmış ve o zamandan bu zamana kadar “bir klasör”de, bahse mevzûda “bilgiler”i toplamıştım..

Benim bu ‘merak’larım sadece tabiri caizse bir ‘hobi’ olmaktan öte aslında “meslekî” bir alâka da idi…Maateessüf, hâlâ “çarpık yapı”sı ‘de-ğiş-ti-ri-le-me-yen’ bir ‘Türkiye Gerçeği’nde, aslında “meslekî saha”m da olan “meteoroloji-klimatoloji” dalında, şu ana kadar “meslekî ürünler” verebilmiş değilim…Bir “lisans” ve “lisans üstü” ‘tez’imle –ki ‘orijinal’ denilecek kertede idi- yetinebildim…

Doğrusu, asıl “mezuniyet dalı”nda, çok sayıda “meslekî saha çalışmaları” olanlara ‘gıpta’ ile bakıyorum…

METEOROLOJİK ANLAMDA “HORTUM” TARİFLERİ

Meteorolojik anlamda “hortum”; “küçük ve güçlü alçak basınç alanlarında, hızlı bir şekilde dönen rüzgârlardır. Huni bulut, büyük bir cumulonimbus bulutundan sarkan bir filin hortumuna benzer.Huni bulut-huni şeklindeki bulut-,ancak yerle temas ettikten sonra bu olay “hortum” olarak isimlendirilir…”Kara hortumları…Su hortumları…” ikiye ayrılır…”Su hortumu” ise ‘büyük su kütleleri(Okyanuslar) üzerinde dönen hava kolonlarıdır.’(1)

Meteorolojik anlamda “hortumlar=meteorolojik âfetlerdir…””Yerdeki sıcak havanın yukarıdaki soğuk havaya doğru yükselmesi olarak isimlendirilen konvektif olayları ve bu konvektif hava olaylarının sonucunda gök gürültülü fırtınalarda hortumların görülmesi…”(2)

Meteorolojik anlamda “Hortumlar=Şiddetli fırtınalar=Güdümlü füze gibi ‘patlama sesi’ de olan meteorolojik bir hava olayı…”(3)

Meteorolojik anlamda “Hortum, kümulus bulutları ile bağlantılı olarak silindir şeklinde dönerek gezen bir ‘rüzgâr türü’dür..Bulutlardan yere kadar uzanır ve büyük yıkım gücüne sahip bir “meteorolojik felâket”tir…(4)

Görsel

Meteorolojik anlamda “Hortum, hortum bulut/Funnel Cloud, baca veya hortum şeklinde dönen, tipik kasırga, fırtına bulutu…Alçak seviyeli Cb kütlesi şeklinde gelişen kısa süre sonrada yere kadar ulaşır…” “Dar bir alandaki, ani basınç değişikliğiyle girdap şeklindeki çok şiddetli rüzgârlardır…”(5)

Meteorolojik anlamdaki “hortumlar”ı da, aslında “depremler/zelzeleler” gibi , “Büyük kıyamet alâmetleri”  olarak ‘değerlendirenler’ de mevcut…(6)

METEOROLOJİK ANLAMDAKİ “HORTUMLAR” NASIL MEYDANA GELİR?

Bugünkü “internet teknolojisi’ ile meteorolojik anlamdaki “hortumlar”ın nasıl meydana geldiklerini, hangi sebepler teşekkül ettikleri ve hattâ âdeta “Hortumlar Çağı’na Doğru”, “Hortumlar Asrı’na Doğru” dedirten ‘sebepleri’ çok rahatlıkla öğrenebiliriz…

Meteorolojik anlamda “hortum”un meydana gelişini, ‘laboratuvar şartları’nda, bir “simülüsyon” ile izlediğimizde, “hortumlar”;“1)Birbirine zıt güçlerin meydana getirdiği bir girdap…2)Yükselen sıcak havanın, çöken soğuk hava ile kuru havanın nemli ile  ve 3) Yukarıdaki rüzgârların aşağıdaki rüzgârlarla karşılaşması ile”(7) meydana gelirler…”Deprem/zelzeler” gibi “saniyeler” değil, “dakikalarca” sürerler…”

Meteorolojik anlamda “hortumlar”ın sayısının artmasının sebebi ise “Kürevî/ dünya çapındaki iklim değişikliğnden dolayı,yer seviyesindeki aşırı ısınma ve fırtınaların takip ettiği yollardaki değişikliklerdir…Yer seviyesindeki artan hava sıcaklığı sebebiyle yer seviyesi ile yukarı seviyedeki havanın sıcaklıklar arasındaki farkın artması…”(8)

METEOROLOJİK ANLAMDA ‘TÜRKİYE’MİZDEKİ HORTUM FELÂKETLERİ…’

“Devlet Meteoroloji İşleri Müdürlüğü” ‘internet sitesi’nde, bu hususta çok net bilgiler mevcut.. “Meteorolojik Karakterli Doğal Âfetler” başlığı altında; “Hortum ve Korunma Yolları”(PDF), “Hortum Âfeti Dağılış Haritası” ve meteorolojik anlamdaki”Türkiye’mizdeki Hortum Felâketleri Tablosu” –ki 2001-2010 tarihlerini kapsamaktadır ki, 2010 ve 2013 tarihleri arasındakileri ilâve edersek; Van-Çaldıran-Yukarı kuyucak Köyü ve Elazığ-Maden İlçesindeki meteorolojik hortum felâketleri…-(9)

Zikredilen “tablo”ya baktığımızda, Türkiye’mizde, en fazla meteorolojik anlamda “hortum”, ’17 hortum’ ile Antalya’da görülmüştür. En fazla da “Akdeniz kıyıları”nda görülmüş…

Türkiye’mizdeki meteorolojik anlamda “hortumlar”, hem “kara hortumu”, hem de “su hortumu” olarak; 1990’lara kadar ‘tesbit’ edilememiş, ‘meteorolojik raporlar’a geçmemiş…”23 yıl öncesine kadar Türkiye’mizde ‘meteorolojik hortumlar’ ‘tesbit’ edilememiş, ‘rapor’ edilememiş. Sebepler: 1) Türkiye’mizde meteorolojik anlamdaki hortumların bilinemeyişi…2) ‘Kasırga’ diye isimlendirilişi…Hortumlar ‘hortum’ diye, 1990’lara kadar kayıtlara geçmemiş…”(10)

NETİCE:

Kuvvetle muhtemel Türkiye’mizde de “meteorolojik hortumlar”, 1990’lar öncesinde  görülmekte idi amma  “teknolojik imkânlar”ın yetersizliği sebebiyle de ‘kayıtlara’ geçilemiyordu…

Şahsen, zaman zaman, çok küçük çaplı, çok sayıda,”mini mini” derekesinde “meteorolojik kara hortumları” gördüğümü hatırlıyorum…

Meteorolojik anlamdaki “hortumlar” mevzûsunda da ‘toplum’umuz bilgilendikçe, ‘bilinçlendikce’ ; “Büyük Kıyamet Alâmetleri” de denilen “hortumlar”a aşinalık kazanmış olacağız. Elazığ-Maden ilçesinde, 10 Nisan 2012’de  meydana gelen “meteorolojik hortum âfeti” sonrası “büyük bir patlama sesi” de duyulmuş ve altı işçimiz de vefât etmişti!!!

Meteorolojik anlamdaki “Hortumlardan Korunma Yolları ve Hortum Sonrası Yapılması Gerekenler”(11)i de ehemmiyetli…

Ve artık Türkiye’mizde de meteorolojik anlamdaki ‘hortumlar’ da görülüyor!!!

“Hortumlar Çağı”na, “Hortumlar Asrı”na doğru…

Görsel

09.06.2013

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.

Dip Notlar:

(1): Prof.Dr.Mikdat KADIOĞLU,”Türkiye’de Hortum Patlaması Var”, HaberTürk Gazetesi, 26.11.2011,Pzt.

(2): Prof.Dr.Mikdat KADIOĞLU ile yapılan röportajlar,www.milliyet.com.tr

(3): Elazığ Maden İlçesi ‘meteorolojik hortum felâketi’, internet arama motorları…

(4): http://tr.wkipedia.org/wiki/Hortum(Meteoroloji)

(5): www.dmi.gov.tr, “meteoroloji sözlüğü”

(6):  Harun YAHYA/Adnan OKTAR, “Dünya Hayatının Gerçeği”, s. 83,84,85

(7): National Geographic, “Doğanın Öfkesi” VCD, Sabah Gazetesi’nin Hediyesi…

(8): Prof.KADIOĞLU,a.g. not

(9): www.dmi.gov.tr/arastirma/dogal-afetler.asp

(10): Prof.KADIOĞLU, a.g. not

(11): http://www.dmi.gov.tr/arastirma/dogal-afetler .asp

Posted 09 Haziran 2013 by metgultekin in Genel

TÜRKİYE:” İKİ BUÇUK YANI, 2.5 TARAFI DENİZLERLE ÇEVRİLİ BİR YARIMADA ÜLKESİ”   Leave a comment

Görsel

Görsel

TÜRKİYE: “İKİ BUÇUK YANI, 2.5 TARAFI DENİZLERLE ÇEVRİLİ BİR YARIMADA ÜLKESİ”

Bugün, bu şekli ile muhtemelen “son defa” yapılan “8. Sınıf Seviye Belirleme Sınavı”, nam-ı diğer SBS yapıldı.Bulunduğum şehirde “Salon Başkanı” olarak ‘görev’ yaparken; “sınav”ın bitimine yakın şöyle bir suâllere göz attım. Birçok hususları çağrıştıran “bez parçası”, “Türk Bayrağı” ile ilgili suâl gibi birkaç “güzel suâl”lerin de mevcut olduğunu anladım..

Yine şöyle “SBS 2013 B Kitapçığı Türkçe 2. Suâli”ni okuyunca; “2. Ülkemizi üç tarafı denizlerle çevrili diye tarif etmemize rağmen denizlere hep sırtımızı dönerek yaşamışız. Bu yüzden denizlerimizden yeterince yararlanmak amacıyla çocuklarımıza denizdeki canlılar ve ekosistem hakkında daha çok bilgi vermemiz gerekiyor.

Bu parçada geçen altı çizili ifadenin anlamı aşağıdakilerden hangisidir?

A)  Bir şeye önem vermemek

B)  Etkisi olmamak, işe yaramamak

C)   Bir şeye güvenip ondan güç almak

D) Geçimini onun üzerinden sağlamak”

“Ülkemizi üç tarafı denizlerle çevrili diye tarif etmemize rağmen…”

“Üç tarafı denizlerle çevrili değil”; “İki buçuk tarafı,2.5 yanı denizlerle çevrili bir yarımada…Zira Cenup/Güney sınırlarımızın yarısı karadır. Suriye sınırlarımız da deniz mi var?”

“İki buçuk yanı denizlerle çevrili ülkemiz” der demez(“Zira güney sınırlarımızın yarısı  karadadır”), yer yer eprimiş, kimi yerleri hafif yırtılmış bir Fizikî Türkiye haritası geliyor gözümüzün önüne…”(*)

Şahsen, bu bilgileri Aralık 2012’de, “NTV Tarih” de, “Tutunamayanlar”ı ile meşhur mühendisi, İTÜ’lü, “Oğuz ATAY”ı tanıtıcı “Oğuz ATAY’ın ‘2.5 Tarafı Denizlerle Çevrili’ Hissiyat Coğrafyası” başlıklı ilgili yazıda okuyunca, talebelerime, sınıfta, yeri geldiğinde üç-beş tekrar ile öğrendiğim ve “ezberimi bozan”, sahiden de öyle dedirten bu ‘yeni bilgi’ paylaşmaya da gayret ettim..

Kezâ, öğretmenlik meslek hayatında, 16 seneyi geçmiş 17 seneye başlamış bir öğretmen olarak; beni bir hayli düşündüren bu ‘yeni bilgi’ unutmam da mümkün değildi..”İlkokul”umdaki ‘Türkiye Haritası’na, bazı ders kitabı sonlarındaki “Türkiye Haritası”na ‘bak’tığımda, ‘gör’düm ki; sahiden de “Güney sınırlarımızın yarısı kara” ile çevrili idi…Sahiden de “en uzun kara sınırlarımız”ı teşkil eden “Suriye sınırlarımız”da “deniz” yoktu, “su”yoktu..Dolayısiyle bu zamana kadar “Ülkemizi tarif ederken” kullandığımız “üç tarafı, üç yanı denizlerle çevrili bir yarımada “tarifi”, neticede “yanlış” bir tarif idi. “Ülkemiz, Türkiye’miz, 2.5 tarafı, iki buçuk yanı denizlerle çevrili bir yarımada ülkesi” idi…İlkokul, Ortaokul ve Lise öğretmenlerimiz, bize “yanlış” bir şekilde “ülkemiz”i, “Türkiye”mizi ‘tarif’ etmişler ve bu “yanlış tarif” ‘kalıplaşmış”, ‘donuklaşmış’, ‘sabitleşmiş’ bir şekilde zihinlere yer etmişti. Dü-şü-ne-mi-yor-duk!!!

Tıpkı, “Güneş Sistemi” mevzûsunu anlatan öğretmenlerimizin; âdeta “sanki Güneş bir çiviye konuşlanmış, hiç hareket etmiyormuş, sabitmiş, durağanmış gibi” anlatmaları ve zihinlerimize “Güneş’in sabitmiş, hareketsizmiş” şeklinde nakşedilmiş olması gibi..

Tıpkı, “mavi gezegen”imizin, “dünya”mızın “sanki sadece iki hareketi varmışmış da, Vega Yıldızı’na doğru olan bir üçüncü hareketi yokmuşmuş” gibi anlatmaya devam eden günümüzdeki bazı meslektaşlarımın, zihinlere “yanlış bilgiler”, “eksik bilgiler” yerleştirmeye çalışmaya devam etmeleri gibi…

NETİCE-İ KELÂM

Doğrusu, bir öğretmen olarak bile, benim bile daha neredeyse altı ay önce öğrendiğim, “farkına vardığım”; “Türkiye’miz, üç tarafı, 3 yanı denizlerle çevrili bir yarımada ülkesi değildir…Türkiye’miz, iki buçuk tarafı, 2.5 yanı denizlerle çevrili bir yarımada ülkesidir” ‘yeni bilgi’nin yerine hâlâ “SBS 2013 Suâlleri”nde bile “yer alamayışı”, doğrusu dü-şün-dü-rü-cü…

‘Pozitivist’ “Oğuz ATAY”ın, bir “İnşaat Mühendisi” olarak da, “Topografya” kitabı müellifi olarak da, 1970’li yıllarda “dillendirdiği” bu ‘ezber bozucu’, ‘tashih edici’ ‘bilgi’nin, hâlâ, 2013’ler Türkiye’sinde, bilhassa da “Eğitim Camiâ”sında yer edinememiş olmasına teessüf ediyorum…

Maateessüf…

08.06.2013

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Dip Not:

(*): Enis BATUR,”Oğuz ATAY’ın ‘2.5 Tarafı Denizlerle Çevrili’ Hissiyat Coğrafyası”, NTV Tarih ,Sayı:47, Aralık 2012, s.34

Posted 08 Haziran 2013 by metgultekin in Genel

Tagged with , , ,