Archive for Temmuz 2014

“TRT 1 REİS-İ CUMHUR BELGESELİ”NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ   Leave a comment

“TRT1 REİS-İ CUMHUR BELGESELİ”NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

 

 

“10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı Seçim Vetiresi/Süreci”, neredeyse ‘Yerel Seçimler’ bitimi ile başladı. “Tek Başına İktidar”ımızın “Genel Başkanı”, nihayet sonunda “Cumhurbaşkanlığı Makamı”na ‘talip’ oldu. Deniliyor ki, 2014’ler Türkiye’sindeki yaşadığımız “Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreci”, ‘Siyaset’in ‘Askerî Vesayet’e üstünlüğünü göstermektedir.Hattâ “Amerikan Vesayeti”ne de üstünlüğünü göstermektedir, diye düşünen ve bu istikamette “karar”lar alan “Görüş”ler de mevcut.”

A-ca-ba!?

Aylardan beri yaşadığımız bu “Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreci”ne, ‘zihniyet’ noktasında, ‘ufuk açıcı’, bir ‘perspektif’ten bakmamıza vesile olan “TRT1 Reis-i Cumhur Belgeseli” ise “hâfızaları diriltici” bir ‘katkı’ yapması, mes’eleye de dün-bugün-yarın çizgisinde yaklaşmamızı da sağladı. Maateessüf, “milletimiz”in “çok daha âcil mes’eleleri” mevcut ki, “youtube”lardan, neredeyse kırk dakikayı bile bulmayan mezkûr belgeselin her birinin “görüntülenme” sayısı, neredeyse binleri bile aşmıyor! “TRT 1” ekranlarındaki “izlenme istatistikleri”nin hâli de “bu şekilde”, “çooooook komik nisbette” olsa gerek!

Şahsen ben mezkûr ‘belgesel’in tamamını “youtube”dan izledim. İyi ki izlemişim; çünkü elbetteki bir “yakın siyasî tarihi” de çağrıştırması ile “10 Ağustos 2014”de, inşallah ‘sandık başına’ da daha şuurlu gidebileceğim..

“Reis-i Cumhur Belgeseli”ni izlerken, ne de çok “unuttuğumuz hakikatler” ve ne de çok “bilmediklerimiz”i de hatırladım.Hâfızalarımıza hep, “Cumhuriyet tarihimizde ilk sivil Cumhurbaşkanımız rahmetli Turgut ÖZAL’dır” nakşedilmesine rağmen; “asker kökenli olmayan “ Celal BAYAR’ın aslında neredeyse “ilk sivil Cumhurbaşkanı”mız olduğunu; “1923’teki Cumhurbaşkanlığı seçimlerimiz”den beri, Türkiye’mizde, neredeyse “her Cumhurbaşkanlığı Seçimleri”nde “çok ilginçlikler “ yaşandığını; daima da “Askerî Vesayet”, “Genelkurmay Çizgisi” ile “Siyaset Çizgimiz”in yine neredeyse “kıran kırana/yenen yenene rekabetler” sergilediğini; rahmetli ‘Başbuğ Türkeş’in, Alparslan TÜRKEŞ’in bile “asker kökenli” olduğu hâlde sırf “Her Genelkurmay Başkanı olan Cumhurbaşkanı olmasın, Türkiye’mizde böyle bir ‘gelenek’ meydana gelmesin”, diye “dönemin Genelkurmay Başkanı”nın “Cumhurbaşkanı Adayı olmasına karşı çıktığı”nı; önceki “Cumhurbaşkanlığı seçim süreçleri”nde de birden fazla “siyasî parti teşkilatları”nın, günümüzde adetâ ‘küçümsenen’, ‘horlanan’, ‘aşağılanan’ “Çatı Adaylar” gösterdiklerini vesaire ‘öğrenmiş’ olmam, benim için ‘kazanç’ vasfında oldu.

En kalın hatları ile ülkemizde “Cumhurbaşkanlığı Seçim Süreçleri”, “Askerî Vesayet” yahut  başka bir isimlendirme ile “Genelkurmay Çizgisi” ile “Siyaset Çizgisi”nin “kıran kırana/ yenen yenene rekabeti” ile geçmiş. “ANAP”ın, “ANAVATAN PARTİSİ”nin de ‘katkıları’ ile 10. Ağustos 2014’de, “ilk defa”, “Cumhurbaşkanımızı” ise “Cumhur” seçecek, “Halk” seçecek, “Millet” seçecek. Bütün handikaplere rağmen hâl böyle. Nedir o ‘handikap’ denilirse ki, “dünyanın en yüksek seçim barajı”na sahip ülkemizde, “12 Eylül Vesayeti”nin çok aşikâr ve alenî bir şekilde devam ettiği Türkiye’mizde, “grubu olmayan”, “20 milletvekili mecliste olmayan” bir “siyasî parti teşkilatı”nın “Cumhurbaşkanı Adayı” gösterebilmesi muhal ender muhal…Şimdiden 10 Ağustos 2014’deki “Cumhurbaşkanı Seçimi”mizin  bir başka “en ilginç tarafı” bu..

“12 Eylül 1980 Askerî Darbe”nin de ‘gerekçesi’ olan; “115. turda, yazı ile yüz onbeşinci turda” bile “Cumhurbaşkanı” seçilememiş olması idi. “Reisi-i Cumhur Belgeseli”nin de “öfkelendiğim” “cümleler” de vardı: Daha bilmem  kaçıncı bölüme, “12 Eylül 1980 öncesi”ni, “sağ-sol kavgası” şeklindeki ‘değerlendirişler…’Neresi “sağ-sol kavgası” idi Allah(c.c.) aşkına? “Mevcut şartlarda”, kimler, hangi fikirleri, düşünceleri, duruşları, eylemleri sergilemişti? Kimler “sergileyememişti?” Hergün, bir siyasî parti mensubu gençler, “patır patır öldürülürken”, sahiden “Devlet nerede idi ki?””Mamak Zulüm Kalesi”nin yazarı Zihni AÇBA’nın da zamanında dediği ve yazdığı üzre; “Devlet dedik, devlet bizi vurdu neden?””Türkiye’mizin ikinci bir Afganistan olmasını kimler önlemişti?” “Tipik MSP Zihniyeti” gibi hâlâ “sağ-sol kavgası” denilmesine gönlüm razı olmuyor?

 

NETİCE-İ KELAM

 

İster “12 Eylül Vesayeti” diyelim, ister “Amerikan Vesayeti” diyelim, isterse “Askerî Vesayet” diyelim, sahiden de mevcut siyasî iktidar ile “siyaset üstünlüğü”kazanılabilindi mi? “Sivil siyaset”, sahiden de bu “Cumhurbaşkanlığı seçim süreci”ne “Siyaset , Genelkurmay çizgisini yenerek mi giriyor?..”

Yoksa, “fırtına öncesi sessizlikleri mi” yaşıyoruz?

Yine geçmiş “Cumhurbaşkanlığı seçim süreçleri”nde de yaşanmış olan “5+5” gibi, “üst üste iki defa Cumhurbaşkanlığı” mevzuatı ile mevcut ‘Cumhurbaşkanımız”ın devamı sağlansaydı, Türkiye’mizin geleceği namına, “Daha Güzel, Daha Güçlü Türkiye” namına, daha iyi olmaz mıydı? Kaldı ki, “Cumhuriyetimizin kurucusu” “Atatürk” bile 1923-1927-1931-1935 yıllarında “tekrarca” ‘Cumhurbaşkanı” seçilmemiş miydi?

“Acı ve katı gerçekler”den olan “Silahlı Kuvvetlerimiz”in, “Ordumuzun”, “Cunta yapısı”, “Cuntalardan oluşan ordu “yapısı “son –la-na-bil-di- mi  ki?”

Sabık ‘Başbakanımız’, mevcut “Cumhurbaşkanı Adayı”mızın da ‘terminolojisi’ ile “milletimiz”, “af buyurun”, “artık böyle ciddî mes’elelere kafa yormuyor” gibi. Kabaca dersek; “Tayyip ile yatıyor, Tayyip ile kalkıyor..”

Benim şahsî tercihim de dolayısı ile “milletimizin” umurunda değil!!!

U.S.A.’vâri dersek: Şimdiden “hayırlı olsun” bâri….

Neticede yeni seçilecek ‘Cumhurbaşkanımız’ın da “arka fonu”, bence hâlâ “CIA LOGOSU…”

Kahrolsun “Amerika Siyonizmi….”

Terme,31. Temmuz.2014

İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

Posted 31 Temmuz 2014 by metgultekin in Haberler ve politika

ŞİİR: BU BENİM BABAM   Leave a comment

ŞİİR:

 

                   BU BENİM BABAM

 

Bu benim babam:

Anasız-babasız,

Yetim-öksüz büyümüş,

Bu benim babam.

 

Yoksulluk yıllarında,

‘Tavuk pinleri’nde kalarak,

Ünyeli bir güzel nine tarafından büyütülmüş

Bu benim babam.

 

“Candarma” baskısı,

“Devlet” baskısı,”

“Gladstone”ce İslâm’a hücûm döneminde büyütülmüş,

Bu benim babam.

 

Alınteri, el emeği ile çalışmış,

Yıllarca  alnıaçık bir şekilde yaşamış,

Bir ömrü daima helâl yaşamış,

Helâl tamamlamış,

Bu benim babam.

 

Bu benim babam,

Babaların en güzeli,

Tam bir “rol model baba”,

Ben babamın oğluyum.

 

Anlatırdı: Merdiven altlarında,

Yaşadığı  “ağa zulmü”nü,

Haksızcasına “zindan”da yatışını,

“Hakkımı helâl etmem” derdi.

 

Anlatırdı: Üç yılı aşan,

Askerlik vazifesini.

‘Gelibolu’daki, ‘Çanakkale’deki tabyaları,

Kars Göle’ye, bitler, pireler içinde sevkiyatını.

 

“-Bu yaşımda(80) çağırsalar,

Yine yaparım askerlik hizmetimi”, derdi.

“Vicdansız retçileri” çatlatırcasına…

Bu benim babam.

 

Ne sigortası vardı,

Ne de maaşı,

Yedi evlâdını da,

Helâl büyüttü,

Bu benim babam.

 

Gözüpekti bu benim babam,

At sevdası ondaydı,

Günümüzün sahte hayvanseverlerine inat,

Atları, köpekleri, ördekleri, hayvanları,

Sahiden sever, bakar, büyütürdü.

 

Mahallenin “Topal Salih”in ,

Cılız, çelimsiz atlarını satın alır,

Besleyip büyütür,

Âdeta bir ‘yağız at’ yapardı,

Bu benim babam.

 

Hele bir ata binişi, at koşusu vardı ki;

Belki de kimse öyle at binemez, at koşamazdı,

Yedi evlâdı bile.

Öyle ata sevdâlı idi.

 

Güneş ışığı üzerine tarlada doğar,

Sabah ezanını tarlada dinlerdi.

Yedi evlâdını da,

Helâl büyütmek uğruna.

 

“Dönme” derlerdi babama,

Hakaret edercesine,

Küçümsercesine,

Bu benim babam,

Öyle bir “dönmüş” idi ki,

Son nefesini bile,

Camii kapısında, mescid kapısında verdi.

 

Birgün paramparça etmişti,

Bembeyaz renkli “M. Kemal Büstü”nü,

Çocukluk duyguları ile izlemiştim,

Olan biteni,

Belki de çocukluk duyguları ile de olsa,

Bu benim babamla öğünmüştüm.

 

Bu benim babam,

‘Kahve’yi, ‘kahve ikram’ etmeyi,

O yoksulluk, fakirlik hâli ile,

Yemek yedirmeyi  de çok severdi.

 

Neredeyse Hazret-i İbrahim vâri,

Sokaktan, evin önünden her geçene,

Yemek yedirmek, doyurmak isterdi,

Bu benim babam.

 

İtilmişti, kakılmıştı, ötekileştirilmişti, horlanmıştı,

Bu benim babam.

Lâkin asla ve kat’a “Masonlar”a, “Yahudiler”e, “Zalimler”e,

Boyun eğmemişti.

Bir ömrü şerefi ile yaşadı, şerefi ile tamamladı,

Bu benim babam.

 

Hele “Yahudiler” karşı bir “tavizsiz duruşu” vardı ki;

“Yahudi malları”nı bizzat elleri ile

Kapı dışarı edecek kadar,

Sonunu düşünmeden hem de,

Cesaretle ve kahramancasına,

Bu benim babam.

Sadece Allah’ın huzurunda eğilirdi.

 

Bu benim babam,

Her “güzel baba” gibi,

Yedi evlâdının da,

Aslında her birinin de,

Kahraman olmasını isterdi:

“Türk kahramanı,İslâm kahramanı.”

 

O “ümmî” hâli ile,

Belki ne duâlar etti,

Ne gözyaşları döktü,

Bu benim babam.

 

Sevdiğini belli etmezdi,

Bu benim babam.

Yedi evlâdını da,

Aslında çok severdi,

İçten, gönülden, candan, yürekten,

Belki de bir evlâdını,

Kucağına alıp da sevemedi amma,

Cân-ı gönülden severdi.

 

“Başörtüsüz gelin” arzulamazdı,

Bu benim babam.

Ne nasihatlar,

Ne “dayaklar” attı,

Rahmetli ağbime,

Lâkin vazgeçirtemedi.

 

“Aile meclisi”ni toplamak,

“Kur’an’a el basarak”,

“Söz” almada,

Babamın üzerine yoktu.

Ben babamın oğluyum.

 

“Yahudi Şehri Selânik”ten,

Yıllar sonra gelen,

Zengin mi zengin,

Güyâ kardeşlerine,

Asla yüz vermedi,

Sevemedi onları,

Daima dik durdu,

Bu benim babam.

 

Yedi evlâdını da,

“Cân-ı gönülden severdi”, dedim ya,

“Evlâd acısı” yaktı babamı,

İçten içe,

Evlâdlarına hiç belli ettirmedi amma,

“Erken gitmesi”(!)ne sebepti belki de.

 

“Oğlum” demişti,

“Ankara’dan senin arkadaşların,

Nizâm-ı  Âlem’den arkadaşların da geldiler, demişti,

Rahmetli ağbimin cenazesine.

Ben babamın oğluyum.

 

“Mefkûre”min yeni sayısını bastırmak için,

Samsun sokaklarında dolaşırken;

Dayı oğlu Necati’den,

Bir telefon geldi,

Anlamaya çalıştım,

Bu benim babam,

Rabbine kavuşmuştu.

 

“Oğlum” derdi;

“Geceleri sık sık su dökünmeye gidiyorum”,

Anlamamıştım,

Meğerse, bu benim babam,

“Prostat” olmuştu.

 

En ufak oğlu olarak,

Öğretmenlik yıllarımda,

“Köprü”den, “Vezirköprü”den,

Yünlü, orijinal, kışlık,

Pantolan, yelek, kalın bir urba,

Almak istemiştim de.

Şimdi tam hatırlayamıyorum,

Alabildim mi, alamadın mı?

Nerede üzerine böyle kalın urbalı birini görsem,

Bu benim babamı hatırlarım.

 

“Ahde vefâlı” idi,

Bu benim babam.

Her “arefe günü”,

Beraber giderdik,

Ünye şehir içindeki,

Labirent gibi kabristana,

Duâ ederdi, o güzel nineye, ahfadına,

Bu benim babam.

 

Bazen kasıtlı bir şekilde,

Asfalt kenarına binbir zorluklarla yığdığı,

Ot öbekleri,

“Molotof kokteyi” gibi,

Şişe içindeki gazlarlar yakılırdı,

Sermayesini sözde çökertmek için zalimler.

 

Yazın sıcağında,

Yerden direnle ot verirken,

Traktör üstündeki bana,

“Oğlum”, derdi,

“Bunları da öğren, öğren de yanında kalsın”,derdi,

Bu benim babam.

 

Dayım ile birlikte,

Yazın sıcağında yine,

“Ada”da, tarlada ot biçerken,

“Kız istemeye gidelim”, dediğimde,

Hiç kırmamıştı beni,

O yoksul, fakir hâli ile,

Hiç itiraz bile tememişti,

Bu benim babam.

 

Evet, bu benim babam,

“Adam gibi adam” bir babam,

Babaların en güzeli babam,

Ben bu babamın oğluyum.

 

Terme, 30 Temmuz 2014,

İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

Posted 30 Temmuz 2014 by metgultekin in Genel

“BU SENİN HİKÂYEN!”   Leave a comment

“BU SENİN HİKÂYEN!”

 

Daha yatağından kalkar kalkmaz,
Daha yeni yeni uyanır uyanmaz,
Başlar “çağdaş fişleyici” lakırdılar:
“Yalnız”sın, “deli”,’köpek’, “para, “araba…”

Anlarsın yeniden;
‘-Ben bir ‘potansiyel tehlike’yim!’
“Akredite” değilim çünkü!
Başına bir “şapka”, yahut bir “kep” taktın mı?
“Sarı ışık”lar da yanmaz artık;
Heeep “yeşil ışık”lar yanar…

Hatırlarsın ‘çıplak ayaklar”la,
Âdeta “Allah’a koştuğun” günleri…
“Köhne sistem” de güyâ ‘yakalamış’tır seni.
Hem de “türettiği” “Çağdaş Belâmlar” ile…

Ve artık “iktidarlar muktedir” olmuşlardır güyâ,
Gizli, görünmez “iktidarlar, muktedirler” yanında..
‘Çağdaş Hâmân’larla,
‘Çağdaş Karun’larla,
‘Çağdaş Belâm’larla,
Omuz omuza, kol kola,
“Allah’a ve Resûlüne âdeta savaş açarak!!!”

Sen ise “iftirâ”ya marûz kalmış ,
Gencecik bir kız gibi,
Tıpkı Hazret-i Âişe annemiz gibi,
Gece-gündüz ağlarsın belki de…
Fakat artık “vâhiy” inmeyecektir,
Çünkü “son vâhiy”;
“Ben size din olarak İslâm’ı seçtim, beğendim”, der Rabbimiz…

Ve “küfrün direkleri”ni,
“Çağdaş Hâman’larla, Karun’larla,Belâm’larla” birlikte,
Yeni ‘iktidarlar, muktedirler’ tutarlar artık.
Ver her şehirde,
“Küfrün direkleri”ni tutan,
“Çağdaş Hâman’lar, Karun’lar, Belâm’lar” da “türemiştir” artık..

Sen ise “düşmanlarındansındır” artık;
Sen konuştukca üzerine “ nur sağanakları” değil;
“Küfür sağanakları” yağar!
Ve bir ses işitirsin: “Bırakın!, der,
“Çağdaş Firavunca!!!”

Terme, 24.Temmuz.2014

İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail.com

Posted 25 Temmuz 2014 by metgultekin in Genel

“TERME ALEVÎLERİ” ÜZERİNE   Leave a comment

“TERME ALEVÎLERİ” ÜZERİNE

 

 

 

Yıllardan beri zihnime takılı kalan bir suâl: “Terme-Sivaslılar Köyü’ndekiler, Alevî mi, Çingene mi?” Adetâ ‘takıntı’ hâline gelen; “Yok canım, Çingeneler’den Alevî olur mu hiç? Çok büyük yanlışlık var! Ne zamandan beri Çingeneler Alevî oldu ki?!”, cümleleri zihnime takılıp kalıyordu.
2000-2005 yılları periyodunda çıkan “Terme Birlik MEFKÛRE-Birlik Olmadan, Dirlik Olmaz” isimli ‘yerel gazete’mde, “Terme Alevîleri”ni ‘gündem’e getirmiştim..“Alevîlere Alevî denilebilir” ve “local-yerel-mahallî ve umumî Türkiye toplum yapısı”nı meydana getiren “Alevîler”den de bahsedilebilirdi! Neticede,doğup-büyüdüğüm memleketim Terme’nin toplum yapısını meydana getiren “Terme Alevîleri”nin mevcudiyetini öğrenmiş olmak ve bu mevcudiyeti şöyle-böyle “efkâr-ı umumiyeye”, “fikirler camiâsı”na ‘kabul’ ettirmiş olmak da ayrı bir haz!!!
Nitekim, bu yıl da, 03 Ağustos 2014’de, Terme Sivaslılar Köyü’nde, “4. Alevî Kültür Şenliği” yapılmakta.”Cemevi” yapımı ise hâkeza…. “Nereden nereye?…” Çünkü, 2005’lerde ‘local/mahallî gerçek’te bile “Alevîlere Alevî demek”, adetâ büyük bir ‘kahramanlığı’ da, muhtelif riskleri de beraberinde getiriyordu. Hattâ, çok afedersiniz amma bu hususta kitapları olan ‘akademisyenler’ bile çok ‘çekingenlik’ler içerisinde idiler!!!
“TERME SİVASLILAR KÖYÜ” NASIL KURULMUŞTU?
Artık günümüzde iletişim teknolojisinin sağladığı kolaylıkla, bir zamanlar ‘takıntı’ hâlini almış olan;”Terme Sivaslılar Köyü’nde Çingeneler mi var, Alevîler mi? Ne zamandan beri Çingeneler Alevî oldu?” suâli ise arama motoru “Google”la, ‘Terme Alevîleri’ yazıldığında, karşımıza çıkan bazı “akademik bilgiler” ile cevaplanmaktadır da.
“Terme’nin Sivaslılar Köyü ise 300 hanelik büyük bir nüfusa sahiptir. Köyün çoğunluğu Güvenç Abdal Ocağı’na bağlı olup köyde Hubyar Sultan Ocağı mensupları da vardır; zira bunlar, kendi ifadeleriyle yaklaşık 100-150 sene önce Tokat Niksar’dan buraya gelip yerleşmişlerdir….Çangallar, Sakarlı’da da ‘Alevîler’ yaşamaktadırlar..(1)
Halbuki, bugün Termemizde hâlen hayatta olan çoğu kişilerin de “unuttuğu bir hakikat” var: “Terme Sivaslılar Köyü”, her ne kadar kısaca “Tokat-Niksar Alevîleri”nin oluşturduğu bir “köy” ise de,aslında “Sivas’ın Kangal İlçesinden eski bir tarihte gelenlerin oluşturduğu bir “köy”dür de. Ve Dönemin Başbakanı Mustafa Bülent ECEVİT, Dönemin Samsun Valisi Fehamettin ALTUN ve Dönemin Terme Kaymakamı Faik KÖKON zamanında, “CHP’li Köylülerin Devlet Arazisini İşgal Ederek” oluşturdukları bir “köy”dür de…Yani “illegalite” ile “gayr-i meşrû” bir şekilde oluşturulmuş bir “köy”dür “Terme Sivaslılar Köyü…”(2)
İlgili haritadan da görüleceği üzre, Terme’mizdeki “Alevîler” veyahut “Terme Alevîleri”, ilçemizde üç(3) yerde yaşamaktalar: Bir, “Sivaslılar Köyü”nde; iki, Çangallar’da(!) ve üç, Sakarlı’da…

06.Temmuz.2014
İsmet GÜLTEKİN
metgultekin@hotmail.com
Dip Notlar:
(1): Samsun Yöresi Alevîleri Gelenek ve Değişim, http://www.samsun sempozyumu.org/makaleler, s.3
(2): Osman KARA, Haber-Röportaj, “CHP’li köylüler devlet arazisini işgal etti”, HERGÜN Gazetesi-Daha Güzel Daha Güçlü Türkiye, 30 Temmuz 1977,Cts, Sayfa 4-7

Posted 07 Temmuz 2014 by metgultekin in Genel