Archive for Şubat 2012

“GÜLEN HAREKETİ” YOZLAŞ(TIRIL)I YOR MU?   Leave a comment

SBT
28

“GÜLEN HAREKETİ” YOZLAŞ(TIRIL)IYOR MU?
“GÜLEN HAREKETİ YOZLAŞ(TIRIL)IYOR MU?
“Titrisiz Münevver” ve ‘sosyolog’ da olan Ali BULAÇ’ların da demek istediği; “Türkiye’mizde ‘Millî Görüş/Erbakan Hareketi’ de; ‘Ülkücü Hareket’de; ‘Bediüzzaman Modeli’ ağırlıklı ‘Dindar Demokrat Hareket’de; ‘Gönüllüler Hareketi’ de, ‘Hizmet ‘de denilen, ‘Gülen Hareketi’de de, “Anadolu Coğrafyası”ndan neş’et etmiş millî, İslamî ve sivil ‘Hareketler’dir aslında. Onun içindir ki, bazılarınca “Tarihî Blok’ diye de tarif edilen “her türlü ecnebi menşei”li ve “her türlü gayr-i meşru” ve “her türlü anti-demokrat ve cuntacı-darbeci zihniyetler”ce, adetâ “sosyolojiye kafa tutarcasına” “yok edilmek”, “elimine edilmek”, “engellenmek” istenilmişlerdir de. Muhtelif “yaftalar”la “yaftalanmışlar”dır. En bilinen “yafta” ise”İRTİCA”, “GERİCİLİK”, “MÜRTECİLİK” ‘yaftasıdır.
Temelde, esasta böyle bir “kabul” ile böyle bir “postula” ile ele almak istediğimiz mes’eleye yaklaşırsak; “hakkaniyet” noktasında da, “doğru düşünme” cehdinde de “istikametli yol”lar alırız..
Böyle bir “nokta-i nazar”, bir ikinci “titrisiz münevverler”imizden olan Taha AKYOL’un da, bazı eserlerin sonlarında, bilhassa “vurgulamak” istediği hususlardır ve kanaatimce de “düşünce dünyamıza”, “dünya görüşümüz”e, “fikriyatımız”a da makul olan bir “yaklaşım”ı ihtiva etmektedir.
Demek istediğim, “bizler” dediğimiz, “Medeniyetimizin ve kültürümüzün kodları”ndan teşekkül etmiş “Hareket”lere; “Mimsiz Medeniyet”in yani “Batı Deniyeti”nin “uzantısı” zihniyetler” gibi mes’eleye yaklaşamayız..Kaldı ki,”irtica” denilen, “gericilik” denilen, “mürtecilik” denilen hep “bizlerin medeniyet ve kültür kodları” değil midir?
“GÜLEN HAREKETİ” YOZLAŞ(TIRIL)IYOR MU?
Rahmetli Mehmed Âkif ERSOY’un “UYAN” başlıklı şiirinde yer alan “iki mısra” ve “ağlayan çocuk” resmi ile de “başlangıcı” hatırlatılan bir “hareket”, “Gülen Hareketi.” “Merhametin yok diyelim nefsine/ Merhamet etmez misin evlâdına?”
Elbetteki son zamanlarda yapılan “siyasî iktidar-cemaat tartışmaları”nda, artık “cemaat’ten camia’ya” dönüştüklerini neredeyse “deklare” eden “Gülen Hareketi” mensupları ve bu “hareket” üzerine “kafa yoranlar”ın dediklerini de “kabul” etmeliyiz. Geçen aylarda, 12 Haziran Genel Seçimler sürecinde diye hatırladığım ve ilk defa Hüseyin GÜLERCE tarafından dillendirilen belki de “sosyolojik tesbitler” bunlar: “Sempatizanlarımızla birlikte 6-7 milyon kadarız; 10 milyon nufüsumuz var..Artık bir “cemaat” değil, “camia”yız…Siyasî iktidar içerisinde bile 100(yüz)’e yakın milletvekillerimiz var…”
Bir zamanlar, daha çok da “seksenli yıllar”da, “Ülkücü Hareket” mensuplarının çokça kullandığı bir tanımlama: “Biz ‘cemaat’ değiliz; biz ‘camia’yız..” Demek ki, “camia” tarifine, “2012’ler Türkiye’sinde”, “Gülen Hareketi” de eklenlenmiş oluyor..Bir “İmam” önderliğindeki “topluluklar”dan bir “cemaat” teşekkül edip; yıllar sonra da daha “İmam”ları vefat etmeden bile “Camia”ya dönüşen bir “Hareket” olmak, sahiden de “enterasen” olsa gerek!
“Gülen Hareketi”ni sadece ve sadece “anlama” babından “yazarak düşünme” mahsulüm olan “yazılarım”, belki de bir elin parmakları sayısınca bile değildir.. “Şifahen”, “çok şeyler” dediğimi, hâlen de zaman zaman dediğimi çok iyi hatırlıyorum..Ancak “Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbirşeye fedâ edilemeyeceği” gibi, “Muhammed Fethullah GÜLEN Hocaefendi”nin de “hatırına fedâ edilemez”, “fedâ edilmemelidir…”
1) 2002’den bu yana “Tek Başına İktidar” olan “siyasî irade”ye, AK PARTİ’ye, çokça “angaje” olup, çokça “siyasallaştıklarını” görmemek “körlük” olur.
Bu zamana kadar “Gülen Hareketi”, belki de “Hizmet”inin bir muktezası olarak, siyasî destek çıkmalarının “zikzaklı” olduğunu, sadece belli bir “siyasî teşkilatı” desteklemediklerini söyleyebiliriz. 12 Eylül 1980 Askerî Darbe akabinde, bazılarınca çok yerinde “eleştirilen “ 12 Eylül Cuntacılarını alkışlamak”, “12 Eylül Cuntacılarının Darbe Anayasalarını onaylamak” gibi. “Gülen Hareketi”, “12 Eylül Cuntacılarına” neticede ve “fiilî durum” itibari ile “desteklemeleri” sebebiyle ne derece “haksızlar” ise; 15. Yılından 16. Yılına girmek üzere olduğumuz “28 Şubat Post Modern Darbe Süreci”ndeki ve sonraki “Gladyo-Ergenekon Tartışamları”ndaki “duruş”, “tavır” ve “söylemleri”nde de o derece “haklıdırlar.”
2) Son yıllarda adetâ kendi dışındaki “her Hareket’e projüksiyon tutan” fakat “kimse ayranım ekşi demez “misâli sadece “kendi Hareket’ine projüksiyon tutmayan” hattâ son tartışmalarla(Siyasî İktidar-Cemaat) “kendini eleştirtmek” istemeyen ve bunun “İslamî alt yapısı”nı da, “İslamî gerekçesi”ni de teşkil etmeye çalışan bir “Hareket”e de dönüşmüştür.
Kendileri dışındakileri “Akıl Tutulması” ile “yaftalamaya” yeltenen “Gülen Hareketi”,maateessüf ki, asıl “kendi akıl tutulması”nı görememektedir!!!
3) Bir “İslamî Cemaat “olarak da-şimdiler de “İslamî Camia” mı demek lazım!!!- gören ve böyle teşekkül etmiş bir “Hizmet”; sahiden ne derece “İslamî Hizmetler” yapabilmekte, ne derece “İslamî Hizmetleri”ni idame ettirebilmekte..Hele ki, “iktidar-cemaat tartışmaları”nda dillendirilen ve “dünyevileşme”yi, “maddeciliği”, “kapitalistleşmeyi” çağrıştırıcı çokça “cümleler” sarfedildi ve “bizim gibiler”, “fikir adamı namzetleri”, böyle “cümleleri” nasıl “yok” farzederiz ki? “Uhud Okçuları” gibi “ganimete üşüşmeler”; “Artık Para Kazanma Hareketi”ler…Hatta ve hatta bazılarınca da, “Silahsız Gladyo”lar…
Bir “Hareket” ‘kendi içinde kendini tartıştırmayı” bırak, “kendi dışında” bile “kendinin tartışılması”nı istemiyor; istemek bir yana böyle hâlin neredeyse “İslamiyet’ten çıkmak” gibi algılıyor ve “kesintisiz tabanına” böyle “telkinler”de bulunuyorsa, artık o “Hareket”in ‘yozlaş(tırıl)yor” olduğunu görmemek içinde, “kör olmak” gerek ve “kesintisiz” “3 maymunları oynamak” gerek değil mi?!
Yukarıdaki “3 madde” ye çokça sayıda “misaller” verebilirim. Ümid ederim ki, bu yazımı okuyanlar da çokça “misaller” getirebilirler…
4) “Gülen Hareketi”nin, “Hizmet”in, “hakkaniyet”ten ve “Hakk’ın hatırı”ndan “uzaklaştığı”nın en yeni müşahhas delili ise “Risale-i Nurların Sadeleştirilmesi Tartışmaları”nda takındıkları” tavır”, dillendirdikleri “söylemleri” olsa gerek!? Bu mes’leye benden daha fazla aşina olan “insanlar”ın onca “ikna edici”, “delillendirici” düşüncelerine “hiçbir kıymet vermediğini” adetâ ispatlarcasına, “camiaları”na ait müsseselelerinde “Sadeleştirilmiş Lem’alar”ı, müşterilerin “gözünün içerisine sokarcasına” sergilemeleri, bu mes’elede asıl “yetkili şahıslar”ın hiç kalem oynatmamaları benim kanaatimce en hafif tabir ile “Gülen Hareketi”nde yaşanılan veya yaşatılan “yozlaşma”yı da gözler önüne sermektedir..”Cinayet” tariflerinin bile yapıldığı “muhteşem tenakuzlar”ın ve “muhteşem deliller”in “fikirler âlemi” ile de paylaşıldığı bir mes’elede, bu kadar bigane kalmak, bu kadar vurdumduymaz olmak, başka nasıl tarif edilir ki?
“Anadolu Coğrafyası”ndan neş’et eden bir “Hareket”in, başka “coğrafyaları”n “projeleri”nin “uygulayıcısı” hâline dönüştürülmüş(!!!) olmasını da “içime sindiremiyorum.”
Ancak yine “Anadolu Coğrafyası”ndan neş’et etmiş ve yazımın girişinde de hatırlattığım “Hareket” mensuplarının da cem’i cümlesinin “safdirik” olduğunu kim ileri sürebilir?Meselâ, “trawmatik”ler “anforu”nda sarfedildiğini düşündüğüm BBP Eski Genel Başkanı Yalçın TOPÇU’nun dediği, “En mükemmel Ülkücüdür Hocaefendi” manasındaki “sözler”ini maalesef “herkes yemez!!!”
28. Şubat. 2012
İsmet GÜLTEKİN

Posted 28 Şubat 2012 by metgultekin in Genel

Tagged with , ,

“GÜLEN HAREKETİ” YOZLAŞ(TIRIL)IYOR MU?   Leave a comment

 

 
SBT
28

“GÜLEN HAREKETİ” YOZLAŞ(TIRIL)IYOR MU?

“GÜLEN HAREKETİ YOZLAŞ(TIRIL)IYOR MU?

“Titrisiz Münevver” ve ‘sosyolog’ da olan Ali BULAÇ’ların da demek istediği; “Türkiye’mizde ‘Millî Görüş/Erbakan Hareketi’ de; ‘Ülkücü Hareket’de; ‘Bediüzzaman Modeli’ ağırlıklı ‘Dindar Demokrat Hareket’de; ‘Gönüllüler Hareketi’ de, ‘Hizmet ‘de denilen, ‘Gülen Hareketi’de de, “Anadolu Coğrafyası”ndan neş’et etmiş millî, İslamî ve sivil ‘Hareketler’dir aslında. Onun içindir ki, bazılarınca “Tarihî Blok’ diye de tarif edilen “her türlü ecnebi menşei”li ve “her türlü gayr-i meşru” ve “her türlü anti-demokrat ve cuntacı-darbeci zihniyetler”ce, adetâ “sosyolojiye kafa tutarcasına” “yok edilmek”, “elimine edilmek”, “engellenmek” istenilmişlerdir de. Muhtelif “yaftalar”la “yaftalanmışlar”dır. En bilinen “yafta” ise”İRTİCA”, “GERİCİLİK”, “MÜRTECİLİK” ‘yaftasıdır.

Temelde, esasta böyle bir “kabul” ile böyle bir “postula” ile ele almak istediğimiz mes’eleye yaklaşırsak; “hakkaniyet” noktasında da, “doğru düşünme” cehdinde de “istikametli yol”lar alırız..

Böyle bir “nokta-i nazar”, bir ikinci “titrisiz münevverler”imizden olan Taha AKYOL’un da, bazı eserlerin sonlarında, bilhassa “vurgulamak” istediği hususlardır ve kanaatimce de “düşünce dünyamıza”, “dünya görüşümüz”e, “fikriyatımız”a da makul olan bir “yaklaşım”ı ihtiva etmektedir.

Demek istediğim, “bizler” dediğimiz, “Medeniyetimizin ve kültürümüzün kodları”ndan teşekkül etmiş “Hareket”lere; “Mimsiz Medeniyet”in yani “Batı Deniyeti”nin “uzantısı” zihniyetler” gibi mes’eleye yaklaşamayız..Kaldı ki,”irtica” denilen, “gericilik” denilen, “mürtecilik” denilen hep “bizlerin medeniyet ve kültür kodları” değil midir?

“GÜLEN HAREKETİ” YOZLAŞ(TIRIL)IYOR MU?

Rahmetli Mehmed Âkif ERSOY’un “UYAN” başlıklı şiirinde yer alan “iki mısra” ve “ağlayan çocuk” resmi ile de “başlangıcı” hatırlatılan bir “hareket”, “Gülen Hareketi.” “Merhametin yok diyelim nefsine/ Merhamet etmez misin evlâdına?”

Elbetteki son zamanlarda yapılan “siyasî iktidar-cemaat tartışmaları”nda, artık “cemaat’ten camia’ya” dönüştüklerini neredeyse “deklare” eden “Gülen Hareketi” mensupları ve bu “hareket” üzerine “kafa yoranlar”ın dediklerini de “kabul” etmeliyiz. Geçen aylarda, 12 Haziran Genel Seçimler sürecinde diye hatırladığım ve ilk defa Hüseyin GÜLERCE tarafından dillendirilen belki de “sosyolojik tesbitler” bunlar: “Sempatizanlarımızla birlikte 6-7 milyon kadarız; 10 milyon nufüsumuz var..Artık bir “cemaat” değil, “camia”yız…Siyasî iktidar içerisinde bile 100(yüz)’e yakın milletvekillerimiz var…”

Bir zamanlar, daha çok da “seksenli yıllar”da, “Ülkücü Hareket” mensuplarının çokça kullandığı bir tanımlama: “Biz ‘cemaat’ değiliz; biz ‘camia’yız..” Demek ki, “camia” tarifine, “2012’ler Türkiye’sinde”, “Gülen Hareketi” de eklenlenmiş oluyor..Bir “İmam” önderliğindeki  “topluluklar”dan bir “cemaat” teşekkül edip; yıllar sonra da daha “İmam”ları vefat etmeden bile “Camia”ya dönüşen bir “Hareket” olmak, sahiden de “enterasen” olsa gerek!

“Gülen Hareketi”ni sadece ve sadece “anlama” babından “yazarak düşünme” mahsulüm olan “yazılarım”, belki de bir elin parmakları sayısınca bile değildir.. “Şifahen”, “çok şeyler” dediğimi, hâlen de zaman zaman dediğimi çok iyi hatırlıyorum..Ancak “Hakk’ın hatırı âlidir, hiçbirşeye fedâ edilemeyeceği” gibi, “Muhammed Fethullah GÜLEN Hocaefendi”nin de “hatırına fedâ edilemez”, “fedâ edilmemelidir…”

1) 2002’den bu yana “Tek Başına İktidar” olan “siyasî irade”ye, AK PARTİ’ye, çokça “angaje” olup, çokça “siyasallaştıklarını” görmemek “körlük” olur.

Bu zamana kadar “Gülen Hareketi”, belki de “Hizmet”inin bir muktezası olarak, siyasî destek çıkmalarının “zikzaklı” olduğunu, sadece belli bir “siyasî teşkilatı” desteklemediklerini söyleyebiliriz. 12 Eylül 1980 Askerî Darbe akabinde, bazılarınca çok yerinde “eleştirilen “ 12 Eylül Cuntacılarını alkışlamak”, “12 Eylül Cuntacılarının Darbe Anayasalarını onaylamak” gibi. “Gülen Hareketi”, “12 Eylül Cuntacılarına” neticede ve “fiilî durum” itibari ile “desteklemeleri” sebebiyle ne derece “haksızlar” ise; 15. Yılından 16. Yılına girmek üzere olduğumuz “28 Şubat Post Modern Darbe Süreci”ndeki ve sonraki “Gladyo-Ergenekon Tartışamları”ndaki “duruş”, “tavır” ve “söylemleri”nde de o derece “haklıdırlar.”

2) Son yıllarda adetâ kendi dışındaki “her Hareket’e projüksiyon tutan” fakat “kimse ayranım ekşi demez “misâli sadece “kendi Hareket’ine projüksiyon tutmayan” hattâ son tartışmalarla(Siyasî İktidar-Cemaat) “kendini eleştirtmek” istemeyen ve bunun “İslamî alt yapısı”nı da, “İslamî gerekçesi”ni de teşkil etmeye çalışan bir “Hareket”e de dönüşmüştür.

Kendileri dışındakileri “Akıl Tutulması” ile “yaftalamaya” yeltenen “Gülen Hareketi”,maateessüf ki, asıl “kendi akıl tutulması”nı görememektedir!!!

3) Bir “İslamî Cemaat “olarak da-şimdiler de “İslamî Camia” mı demek lazım!!!- gören ve böyle teşekkül etmiş bir “Hizmet”; sahiden ne derece “İslamî Hizmetler” yapabilmekte, ne derece “İslamî Hizmetleri”ni idame ettirebilmekte..Hele ki, “iktidar-cemaat tartışmaları”nda dillendirilen ve “dünyevileşme”yi, “maddeciliği”, “kapitalistleşmeyi” çağrıştırıcı çokça “cümleler” sarfedildi ve “bizim gibiler”, “fikir adamı namzetleri”, böyle “cümleleri” nasıl “yok” farzederiz ki? “Uhud Okçuları” gibi “ganimete üşüşmeler”; “Artık Para Kazanma Hareketi”ler…Hatta ve hatta bazılarınca da, “Silahsız Gladyo”lar…

Bir “Hareket” ‘kendi içinde kendini tartıştırmayı” bırak, “kendi dışında” bile “kendinin tartışılması”nı istemiyor; istemek bir yana böyle hâlin neredeyse “İslamiyet’ten çıkmak” gibi algılıyor ve “kesintisiz tabanına” böyle “telkinler”de bulunuyorsa, artık o “Hareket”in ‘yozlaş(tırıl)yor” olduğunu görmemek içinde, “kör olmak” gerek ve “kesintisiz” “3 maymunları oynamak” gerek değil mi?!

Yukarıdaki “3 madde” ye çokça sayıda “misaller” verebilirim. Ümid ederim ki, bu yazımı okuyanlar da çokça “misaller” getirebilirler…

4) “Gülen Hareketi”nin, “Hizmet”in, “hakkaniyet”ten ve “Hakk’ın hatırı”ndan “uzaklaştığı”nın en yeni müşahhas delili ise “Risale-i Nurların Sadeleştirilmesi Tartışmaları”nda takındıkları” tavır”, dillendirdikleri “söylemleri” olsa gerek!? Bu mes’leye benden daha fazla aşina olan “insanlar”ın onca “ikna edici”, “delillendirici” düşüncelerine “hiçbir kıymet vermediğini” adetâ ispatlarcasına, “camiaları”na ait müsseselelerinde “Sadeleştirilmiş Lem’alar”ı, müşterilerin “gözünün içerisine sokarcasına” sergilemeleri, bu mes’elede asıl “yetkili şahıslar”ın hiç kalem oynatmamaları  benim kanaatimce en hafif tabir ile “Gülen Hareketi”nde yaşanılan veya yaşatılan “yozlaşma”yı da gözler önüne sermektedir..”Cinayet” tariflerinin bile yapıldığı “muhteşem tenakuzlar”ın ve “muhteşem deliller”in “fikirler âlemi” ile de paylaşıldığı bir mes’elede, bu kadar bigane kalmak, bu kadar vurdumduymaz olmak, başka nasıl tarif edilir ki?

“Anadolu Coğrafyası”ndan neş’et eden bir “Hareket”in, başka “coğrafyaları”n “projeleri”nin “uygulayıcısı” hâline dönüştürülmüş(!!!) olmasını da “içime sindiremiyorum.”

Ancak yine “Anadolu Coğrafyası”ndan neş’et etmiş ve yazımın girişinde de hatırlattığım “Hareket” mensuplarının da cem’i cümlesinin “safdirik” olduğunu kim ileri sürebilir?Meselâ, “trawmatik”ler “anforu”nda sarfedildiğini düşündüğüm  BBP Eski Genel Başkanı Yalçın TOPÇU’nun dediği, “En mükemmel Ülkücüdür Hocaefendi” manasındaki “sözler”ini maalesef “herkes yemez!!!”

28. Şubat. 2012

İsmet GÜLTEKİN

Posted 28 Şubat 2012 by metgultekin in Genel

aÇocuk   Leave a comment

aÇocuk

Posted 28 Şubat 2012 by metgultekin in Genel

BÜYÜK BİRLİK-YAZICIOĞLU-ALPEREN HAREKETİ ve TÜRKEŞ DÜŞMANLIĞI   Leave a comment

19. YAŞ DEĞERLENDİRMESİ…

BÜYÜK BİRLİK-YAZICIOĞLU-ALPEREN HAREKETİ ve TÜRKEŞ DÜŞMANLIĞI

Allah’a hamdolsun ki, yaşı ellilere dayanan bir nesildenim. Şöyle bir “siyasî hayatım”ı düşündüğümde, Türkiye’mizin mevcut ve malum şartlarına rağmen, bir hayli de “siyasî” olduğumu ifade edebilirim. Daha Ortaokul yıllarımda, Terme’deki Ülkü Ocağı Derneği’nin her hafta tertiplenen “Çarşamba  Seminerleri”ne iştirak edişim; Erol KAYA gibi “Ülkücü Öğretmenlerimiz” ile, hâlen kapalı vaziyetteki Ekmekçiler Üstündeki Ülkü Ocakları’da, bir soba etrafındaki çok samimî ve muhliscesine, karşılıksız insanî ilişkiler ortamında bulunuşum; Kocaman yolu kavşağındaki “Çay Ocağı”ndaki sohbetlerde bulunuşum. Lise 2’de iken 12 Eylül 1980 Askerî Darbe’nin akabinde, hergün Tercüman gazetesini alıp okumaya başlayışım..”12 Eylül Süreci”nde İTÜ’deki talebelik yıllarım. Her islamî meşrebrepten arkadaşlarla çok güzide bir birliktelik içerinde bulunuşum. “Ülkücü Teşkilatlar”ın zirü zeber edildiği yıllar.. www.haberiniz.com.tr isimli web sitesinde, zaman zaman çok seviyeli araştırmaları yayınlanan Dr. Hayati BİCE Bey’in de dillendirdiği mes’eleler:Milliyetçi-Ülkücü Hareket mensuplarının “tasavvuf-cemaat,İslamileşme vetireleri…”Ancak İTÜ’deki talebelik yıllarımın sonunda, 4. Sınıfta iken yeniden “gruplaşmalar”ın başlaması ve “Ülkücüler” olarak Maslak’ta piknik yapışımız.. TSE’de çalışan Hasan Hüseyinler gibi “Ülkücü olmuş Ülkücü”leri tanıyışım…

Rahmetli ATSIZ’ın tabiri ile “Ocakları dağıtılmış”, “teşkilatları” yok edilmiş bir süreçte, “Alperen olmak istiyorum” diye, Süleyman Hilmi TUNAHAN Hazretlerine ait, Bakırköy-Kartaltepe’deki Üniversite talebelerine ait yurdun havasını ve o güzelim manevî atmosferi yaşayışım.”Devlet Arşivleri”nde çalışan “Milliyetçi” Ali Osman Bey ile yan yana ranzaları paylaşmam…Ve tamamiyle spontane bir şekilde, “tarikat”ın “t”sini bilmezsek, belki de yaşadığı dönemin en üstün İslâm Âlimi olan “Şeyh Sultan Seyda Yahya el-Abbasi(k.s.) Hazretleri”ne intisabım… Şahsen “intisab” ile birlikte, “Milliyetçiliğimden, Ülkücülüğümden, Alperenliğimden” vazgeçmek bir yana bir “dinamizm” ile yaşamaya geçişim…

İTÜ’den mezun olduktan sonra, Terme’de MHP İlçe Teşkilatı’nda, işsizlik ve taşrada yaşamanın getirdiği zorluklarla, adeta “staj” yapışım..”Depolitazisyon” politikalarının semerelerini vermeye başladığı yıllar…Ne hikmetse, adeta MHP İlçe teşkilatında “staj” yaptığım o dönemde, hâlen Belediye’de çalışan bir ağbim ile hergün kavga edişlerimiz ve o zaman MHP İlçe Başkanı olan Adnan OKUTAN Bey’e yaptığı şikayetler…Askerlik sonrası, bir ara İstanbul Pendik BBP İlçe teşkilatında kalışım..Gündüz gazetesinin yayınlandığı yıllar ve benim de köşeyazarlığı yaptığım yıllar..Yine bir ara BBP Terme İlçe teşkilatı’nda  “sekreterlik” vazifesini ifa edişim.. Ve tabii altı ay süren Nizam-ı Âlem Ocakları Terme İlçe Temsilciliğim…

Demek istediğim, hem kendimin, hem de Türkiye’mizin mevcut şartlarına rağmen; “Ülkücü Hareket” içerisinde, benim de bir “siyasî hayatım” teşekkül etmiş. Hattâ öğretmenliğe başladığım 28  Şubat Süreci akabindeki yıllarda da, Terme BBP İlçe teşkilatı yetkilileri ile “seçim çalışmaları”na katıldığımı, MHP İlçe teşkilatındaki Ülküdaşlarımı da asla yalnız bırakmama gayretinde olduğumu ifade edebilirim…

19 YAŞINDA BİR HAREKET

Geçen ay yapılan Olağan Kongre ile 19 yaşına giren Büyük Birlik Hareketi, YAZICIOĞLU Hareketi veya Alperenler Hareketi’nin de kuruluş aşamalarında ve sonralarında sade bir Ülkücü-Milliyetçi olarak da hep içerisinde olduğumu söyleyebilirim. Bu zamana kadar da “YAZICIOĞLU HAREKETİ “ile ilgili olarak, çok demeyeceğim amma ciddî sayıda yazılar yazdığımı söyleyebilirim. En son, 12 Haziran 2011 Genel Seçimler sürecinde, “Büyük Birlik Partisi’nin Geleceği” başlıklı bir yazı yazmıştım.. O zamandan bu zamana, bu ikinci yazım olacak.

Ve bu yazımda bir mühim mes’eleyi dillendirmek istiyorum. Çok iyi hatırlıyorum ki, “Gözyaşı Geceleri” sebebiyle Terme’mize getirdiğimiz Haşim AKTEN Hoca, Büyük Birlik camiasında ve Nizam-ı Âlem Ülkücüleri, Alperenler arasında yaşanmakta olan rahmetli Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ “soğukluğu”nu, benim tarif etmek istediğim şekilde “TÜRKEŞ DÜŞMANLIĞI”nı çağrışrıştırıcı cümleler sarfetmiş; “oturan boğa” gibi, küçümseyici, aşağılayıcı cümleler sarfetmişti.

Hiç dikkat ediyor musunuz bilmiyorum; günümüzde, 19 yıldan beri, BBP’nin çok sayıda kongreleri yapıldı. İlçe, İl, olağan, Olağanüstü vesaire..Rahmetli “Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ”in resimlerini, fotoğraflarını görebildiniz mi? Hâlen partinin resmî web sitesinde, rahmetli Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in resimlerini görebiliyor musunuz?

Allah(c.c.) aşkına, hiç mi BBP Camiasındakiler üzerinde rahmetli Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in bir emeği, bir katkısı yok ki? Bazı İslamcılar ve bazı Sosyalistler, rahmetli Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’i, “Gladyonun Başı”, “Kontrgerillanın Başı”, “Ergenekonun Başı”  olarak “yaftalama” gayretlerini çağrıştırırcasına BBP camiasında yaşanılan “Anti-Türkeş”lik ne anlama geliyor ki? Yoksa,malum mihrakların oluşturmak istediği; “Bediüzzaman’sız Nurculuk”, “Atatürksüz CHP’lilik” gibi “TÜRKEŞ’siz Milliyetçi-Ülkücü Hareket” teşkil etmenin işaretlerimi ki? Ben bile, yukarıda mufassal bir şekilde “hayatımdan kesitler” aktardığımda, rahmetli TÜRKEŞ’e karşı bir “soğukluk” oluşturulmak istenildiğini de  söyleyebilirim..Hattâ Ahmet TAŞGETİREN gibi kalemlerin, rahmetli TÜRKEŞ’in “Sinagog Ziyareti” akabinde yazdığına “TÜRKEŞ’in KONUMU” gibi yazılarında da, rahmetli TÜRKEŞ’ bir “Siyonist” demediği kalmıştı neredeyse..Halbuki Samsunlu İsmail GÜNEŞ’in de yapımında katkısı olduğu, “değerlerimizle, kıymet hükümlerimizle” de dopdolu “Güneş Ne Zaman Doğacak?” sinema filminde, “Siyonizm Aleyhtarlığı” da çağrıştırılıyordu. Aslında da, Türkiye’mizde ilk Siyonizm Aleyhtarlığı payesi de Ülkücü Hareket’e ait değil mi?

BBP’nin Kurucular Kurulu’nda olan muhterem insan Ahmet ER Bey ile Aksiyon dergisi ilgililerinin yaptığı, geçen yıllara ait bir ropörtajda ise BBP Camiası’nın “TÜRKEŞ DÜŞMANLIĞI”nın menşeini çağrıştırıcı cümleler hatırlıyorum…

“Dokuz Işık Millî Doktrin”ini artık değersiz bulan, “demode” olduğunu düşünen;, “Lider-Teşkilat- Doktrin” irtibatını, “Edille-i Şer’iye dışında herşey tartışılır, eleştirir” diye ziru zeber etmekle övünen BBP camiasının, 19. Yıla girmiş olan ve önümüzdeki Mart 2012’de de, bir hafta süre , rahmetli Şehid Muhsin YAZIIOĞLU’nu yâd edecek olan Büyük Birlik Hareketi,YAZICIOĞLU Hareketi, Alperenler Hareketi, ne diye “TÜRKEŞ DÜŞMANLIĞI” yapıyorlar ki? “TÜRKEŞSİZ Ülkücülük, TÜRKEŞSİZ Alperenlik mi” olur?!

Bir zamanlar “Ülkücü Hareket’in Özü-Çekirdeği” diye de tanımladığım bir “Hareket”in teşkilat sorumluları; “Artık biz de İslamcı olduk” demeye getiriyorlar..”Yusufîye Medreseleri”nde, en müşkil şartlarda, böyle “lakırdılar” etmeyenler, “dışarı”da böyle “lakırdılar” nasıl ederler Allah(c.c.) aşkına?!

27. Şubat.2012

İsmet GÜLTEKİN

Posted 27 Şubat 2012 by metgultekin in Haberler ve politika

Tagged with

“FETİH 1453…   Leave a comment

“FETİH 1453”Ü BEN DE İZLEDİM “Fetih 1453” sinema filminden kaçımız önceden haberimiz vardı ki? Sizi bilmem amma ben çok yakın tarihlerde mevcudiyetinden haberim oldu. Hem de üç yıl gibi bir zaman diliminde hazırlanmış. Bir sinema filmi ki “millî kültür kodlarımızı” işlemeyi gaye edinmiş! Bir sinema filmi ki;”çağ açıp çağ kapayan” biz Türklerin Altın Asrını hatırlatmayı gaye edinmiş! Bir sinema filmi ki; sahasında belki de “ilk” defa yapılmış.. Ve “küre-i arz”ın muhtelif ülkelerinde de, aynı anda “vizyon”a girmiş.. “FETİH” gibi “Hakk-Batıl Mücadelesi”nde “Hakk’ın Zaferi”nin biiznillah galebe çaldığı, tabiri caizse “Hristiyanlar-Yahudiler” dediğimiz “Ehl-i Kitap”ın, “Ehl-i Kitap Mensupları”nın “izledikleri”nde, “hafakanlar” basacak, maneviyetlerinin çokça sarsılacağı bir mevzuu. Böyle olduğunu düşündüğüm hâlde, “Ehl-i İslam”ın kalem erbabınca çokça acımasız tenkit edilen, neredeyse de “tu kaka” edilen, edilmekte olan bir sinema filmi… Behey Ahmaklar! “Fetih” gibi bir mevzuuda yapılmış kaç tane sinema filmimiz vardı ki? Benim hatırladığım, “29 Mayıs”larda muhtlelif televizyon kanallarında, daha da çocuklara yönelik gösterilen “Fatih Sultan Mehmed” “çizgi filmi.” Cüneyd ARKIN’ın da “FETİH” mevzuunu işlemeye gayret ettiği bazı filmleri.. “Sinema-film tenkitlerinin hepsini bir kenara bırakarak, bizzat sinema-filmini, mümkünse bir sinema salonunda izlemesin”in kendisine “orijinal düstur” edinmiş biri olarak, bu seferde yine öyle yaptım. Ve “FETİH 1453”ü, bugün, bir güzel şehrimizin bir güzel sinema salonunda izledim..Birkaç “nesl-i cedit gençliği “ ile. İkinci haftaya geçişin başında, 15.10 matinine ait salon neredeyse dolu dolu idi. Hattâ “Hür Adam” ve “Allah’ın Sadık Kulu-Barla” gibi sinema filmi ve animasyon filmlerinde çokça yaşanıldığı üzere, sinema salonunda “Nurculuk Hareketi”nin “bindirilmiş seyircileri” de yoktu. İzleyiciler tamamiyle çok spontane, çok doğal bir şekilde sinema salonunu doldurmuşlardı. Hatta geçen bir haftada, şayet internette yazılanlar sahih ise “gişe rekorları kıran” bir sinema filmi, FETİH 1453. MUHTEŞEM MUKADDİME İnternette izlediğimiz “fragmanları”ndan anladığımızdan, algıladığımızdan daha da muhteşem bir başlangıç ile bir mukaddime ile başlıyordu “FETİH 1453” sinema filmi..”Asr-ı Saadet Dönemi”nden, “İstanbul’u fetheden kumandan ne güzel kumandandır; onun askeri de ne güzel askerdir “ Hadis-i Şerif’in “görsel” olarak canlandırıldığı film kareleri..Bu film karelerini ve bu Rasullah(s.a.v.) Efendimizin kutlu sözünü izlediğimde ve okuduğumda, aklıma, İstanbul Fatih’deki “Radikal İslamcılar”ın bir gecesinde dillendirilen ve bu “hadis-i şerif’in uydurma” olduğunun söylenildiği,adetâ biz Türklere hakaret etmek istercesine söylenilen sözler aklıma geldi. “Allah(c.c.) Allah(c.c.), ben neredeyim böyle? Bunlar da ne diyorlar böyle?”, diye düşündüğümü hatırlıyorum . “FETİH 1453” sinema filmi boyunca “Çandarlı Halil Paşa”nın “duruş, tavır ve söylemlerindeki tenakuzlar”, benim hafızama nakşedilmiş oluyor. O film karelerini izlediğimde “Çandarlılar” hakkında aklıma hiçde müsbet düşünceler gelmiyor tabiki…Hatta meşhur Cengiz ÇANDAR’ı bile hatırladım!!! Film boyunca zaman zaman “artık rüya bile göremeyen nesillerden olduk” diye hayıflandığımı da hatırlıyorum. İster horul horul uyuyalım, isterse de uykusuz , kısa süreli uyuyalım, hep simsiyah rüyalar gören yani rüya göremeyen nesillerden olduğumuza çokça hayıflandım. Fatih Sultan Muhammed han’ın, taş duvarlarla çevrili odasında “fetih mefkûresi”ne yönelik ne çizimler yaptığını, ne motivasyonlar, zonklamalar yaşadığını izledikçe, benim gibi günümüz nesillerin “mefkûresizliği”ne hayıflandım..Hani, “şairler sultanı” KISAKÜREK diyordu ya; “Bir şey koptu bizden, bir şey, herşeyi tutan bir şey…” “Fethin en müşkil zamanlarında”, Hocası Akşemseddin(rahmetullahı aleyh)’in, “fetih mefkûresi” doğrultusunda, “Sultanımız” Fatih Sultan Mehmed Han’ı manevî motive eden film kareleri, Türk tarihi boyunca daima mevcut olmuş “Manevî Başbuğlar-Türk Hakanları” birlikteliğini de hatırlatıyordu.. Lağımcılar, baltacılar, serdengeçtiler, nice isimsiz kahramanlar..Hafızalara nakşedilen görsellikler, efektler…Kasımpaşa sırtlarından tarihin belki de en muhteşem ironiklerinden, hilaf-ı akıllardan biri olan Türk gemilerinin karadan yüzdürülüp Haliç’e indiriliş sahneleri ile ve  “Ulubatlı Hasan”‘ın  veya son tartışmalarla “Arnavut Balabanlı Çavuş” un, surlara mukaddes bayrağımızı diktiği  sahneler… Elbetteki maddî-tarihî yanlışlıklar üzerinden çokça tenkitler yapılabilir. Yapılıyor da. Ancak “The Ekonomist” gibi Batılıların, “Bakınız Türkler Osmanlı’yı hatırlamaya başladılar” şeklindeki “Batı’yı alarma geçirici lakırdıları”n bile “FETİH 1453”ün gayesine ulaştığını gösteriyor… Film boyunca, çokça da çocukluğum aklıma geldi. Kendilerine “Trabzonluyum değil de Ofluyum” diyenler gibi, “Samsunluyum değil de artık Termeliyim” demeyi şiar edinmeyi hedeflemiş biri olarak, 1970’li yıllardaki, Ortaokul yıllarımda, Terme Turan Sineması’nda izlediğim filmler aklıma geldi. Hattâ fakir olmanın getirdiği durum sebebiyle, sinema salonunun giriş kısmını bir pas pas çekerekten, bedava film izlediklerim aklıma geldi. Yazlık kısmının da olduğu Terme Turan Sineması, bayanlara da yerin mevcut olduğu, hatta tiyatro oyunlarının da sahnelendiği bir sinema salonu idi. O yıllarda Ülküdaşlarım da, İmam-Hatip Gençliği de zaman zaman tiyatro oyunlarını Terme Turan Sineması’nın sahnelerinde sergilerlerdi. Şimdi aynı yerde modern, devasa “Terme Sakarya Dershanesi” var ve hâlâ Terme’de bir “sinema salonu” yok!!! Şaka yollu da olsa,kendi kendime bir “Terme Mefkûre Sinema Salonu” açacağım arkadaş, diye söz verdim… Film bitiminde “Nesl-i Cedit Gençliği”nden bir arkadaş sordu: Nasıl buldunuz?, diye. –Ben beğendim, dedim… “Fetih 1453” sinema filmini hazırlayanların hepsini canı gönülden tebrik ederim..Ve “millî kültür kodlarımız”a yönelik çok sayıda sinema filmlerine de imza atmalarını ümid ederim. 25.Şubat.2012 İsmet GÜLTEKİN İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com Görsel

Posted 25 Şubat 2012 by metgultekin in Genel