Archive for Haziran 2012

43 YAŞINDAKİ “TÜRKİYE GAZETESİ” ve “CANLANAN HÂTIRALAR”   Leave a comment

43 YAŞINDAKİ “TÜRKİYE GAZETESİ”

ve

“CANLANAN HÂTIRALAR”

 

Görsel

Daha geçenlerde “Ortadoğu-Yeniçağ ve Yeni Mesaj Gazetesi Yetkililerine Çağrımdır!” diye bir yazı yazmış ve hülasat’ül-hülasa/özün özü olarak; “Yelpazelerinizi genişletiniz…Kucaklayıcı olunuz…” demek istemiştim.

Bugün, “43. Yılı”na giren “Türkiye Gazetesi” de, bende, bazı “hatıraların canlanması”na sebep oldu..Öncelikli olarak ifâde etmek isterim ki; “gönlümün arzusu” doğrultusunda yazdığım mezkur yazımın, “gerçek hayat”ta ‘uygulanabilirliği” yok elbette.. “Yelpaze genişliği” ve “kucaklayıcı olma” mes’elelerinde, 43 Yaşına giren “Türkiye Gazetesi”nin “çok önde” olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.Hepsi rahmet-i rahmana kavuşmuş olan Abdülkadir KARAHAN-Seyyid Ahmed ARVASÎ-Ahmed KABAKLI-Aydın TANERİ-Ergun GÖZE-İrfan ATAGÜN-İrfan ÜLKÜ-İsmet GİRİTLİ-Kemal ÇAPRAZ-Niyazi Yıldırım GENÇOSMANOĞLU-Ömer ÖZTÜRKMEN ve hattâ Tarık BUĞRA,Osman Olcay YAZICI ve hâlen muhtelif kaba tarifi ile “Sağ Gazeteler”de yazan Hasan KARAKAYA, Beşir AYVAZOĞLU vesaire…

Mezkur kalem sahiplerinin ekseriyeti, “gazete değiştirmek”le “tirajları” etkileyici konumda olan kalemlerdi.

Çok iyi hatırlıyorum; “Tercüman Gazetesi”nden ayrılma merhalesine gelen rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca’mızı, bir ara, dönemin “Zaman Gazetesi”ne geçirebilmek için adetâ “transfer yarışı”na girişilmişti. Ancak son anda rahmetli KABAKLI Hoca’mız, ‘tercih’ini  çok da sürpriz bir şekilde “Türkiye Gazetesi”nden yana kullanmıştı.Ve Cağaloğlu’ndaki “Güle Güle Apartmanı”ndaki koltuğuna oturur oturmaz “ilk arayan” ise “Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in Başbuğu” rahmetli Alparslan TÜRKEŞ idi. Şimdilerdeki “Yeni Bosna”daki yerini hâlen görmek nasip olmadığı 1990’lı yıllardaki çok mütevazı Cağaloğlu’ndaki “Türkiye Gazetesi”ne ait müesseseler ve elbette “Güle Güle Apartmanı”nda, rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca’mızın karşı bitişik odasında rahmetli Ömer ÖZTÜRKMEN Beğ; sol taraftaki bir oda ötede ise rahmetli İrfan ATAGÜN Beğ’in çok mütevazı odaları vardı. Zaman zaman Cuma günleri, benim de ömrümdeki “ilk patron”um olan “Denizlili” Enver ÖREN Beğ ve bazen hâlen Star’da yazan Fehmi KORU, Zaman’da yazan Mehmet Niyazi ÖZDEMiR ve bazen de hâlen Yeni AKİT’de yazan ve “bir hışımla” içeri giren Serdar ARSEVEN’leri görebilmek mümkün oluyordu.

Hele her defasında- ki yemeklerin en zengin çeşidi Cuma günleri çıkardı-ömründeki “ilk patronum” olan Enver ÖREN Beğ, gelir, sırtımı bir-iki kere okşar, belki de duâ ederdi..Bayanların hiç çalışmadığı yahut şimdilerdeki gibi ayrı çalıştığı “o yıllar”da, tam alt katta ise “Dış Haberler Servisi”,Hayrettin Beğ’lerin mütevazı çalışma odaları vardı..

2012’ler Türkiye’sinde bile hâlâ mentaliteleri değişemeyen zihniyetler;günler öncesinden “spot”lardan hissedilecek gelişmelere binaen; günü-gününe “Refikimiz Türkiye Gazetesi’nin 43. Yılını kutlarız”, bâbından “tebrikler” yazamıyorlar..Nasıl ki, hâlen Millî Gazete’de “bedava” yazdığını bildiğim muhterem EYGİ HOCA’mızın, “Bütün Müslüman Gazeteler, her gün tek bir gazete şeklinde çıkmalı ve Türkiye’mizdeki her meslek ve meşrepteki Müslüman sahifeleri 150’yi bulabilecek tek bir gazeteyi alıp okumalıdırlar” düşüncesi nasıl ki bir “gönül arzusu” olarak kalıyor ve “gerçek hayat”ta ‘uygulanabilirliği” olmuyorsa; ben de zaman zaman mezkur yazımdaki gibi beyhude “Yelpazelerinizi genişletiniz…Kucaklayıcı olunuz…” ‘çağrı”larında bulunduğum farkındayım..Hele de “milyonları aşan tabanı”na rağmen “medya sektörü”nde doğru-dürüst, eli-ayağı düzgün bir “medya grubu” meydana getirememiş “Milliyetçi-Ülkücü Hareket”in ‘içler acısı” hâli, beni zaman zaman “rahatsız” etse de, sesimi maalesef “ilgili-yetkili Genel Merkez”lilere ulaştıramıyorum…”Kalıcı müesseseler” meydana getirebilmede “çok cılız” kalan koca bir “Hareket”in mevcut hâli, bilmem “Genel Merkez Yetkilileri”ni, başka “düşünen beyinleri” ‘rahatsız’ etmiyor mu ki???

Bir zamanlar, muhtelif İslamî meşreplerin destekleri ile muntazaman günlük gazete, haftalık gazete-dergi ve aylık dergilere sahip olan ve neredeyse 20(yirmi) yıllık bir “siyasî çizgi” olan “YAZICIOĞLU HAREKETİ”ndeki elanen devam etmekte olan “vurdumduymazlıklar” ve “medyada biz de varolalım” niyet-düşünce yetersizliği, beni, doğrusu bir hayli hafakanlara da sevketmekte…

Türkiye Gazetesi’nin 43.Yılı’na ait bugünkü sayısını iştiyakla okudum..”Hani nerede rahmetli Seyyid Ahmed ARVASÎ Hoca’mızın fotoğrafı?”, diye suâl eylediğimde, kendi kendime, neredeyse,bir de baktım , rahmetli ARVASÎ Hoca’mızın “duâ” eden fotoğrafı..

Son yıllarda birçok badireler atlatmış olan 43 Yaşındaki Türkiye Gazetesi’ne, ömründe “maaşlı ve sigortalı çalıştığım ilk müessese olması “ hasebiyle de, daha nice başarı ve millî kültürümüze hizmet dolu seneleri, Rabb’ül-âleminden diliyorum…

Daima “Milliyetçi Kalemlere” sahip çıkmış olan böyle bir müesseseleri, “kalıcı müesseleri”, “Milliyetçi Camiâ”nın da teşkil edebilmesini, en azından kendi çoluk-çocuklarımızı “KPSS” gibi “sıkıntılar”dan kurtarıp, “kendi müesseselerimiz” diyebileceğimiz müesseselerimizde istihdam ve hizmet ettirebilmeyi de, ne kadar çok arzulardım…

27.Haziran.2012

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Posted 27 Haziran 2012 by metgultekin in Genel

“TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU”= CIA LOGOSU   Leave a comment

 

Görsel

Görsel

Görsel

 

 

 

İDDİA EDİYORUM: “TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU= ABD MERKEZÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI(CIA)” LOGOSU!!!

 

“İstihbarat Teşkilatları” ve “İstihbaratçılar” her defasında  “cazibeli mevzular”dan olmuşlardır. Türkiye’mizde de tam beş(5) “istihbarat teşkilatı” vardır ve bu hâlen mevcut “istihbarat teşkilatları”nın “eleman devşirme metodları” da birbirlerine benzemektedirler. Ya “Lise yılları”nda, ya “Üniversite yılları”nda, ya “Askerlik yılları”nda, ya da “Sivil-Resmî koltuklara oturulduğunda”, tabiri caizse “çengellerini atmaktalar” ve “elemanlarını devşirmektedirler..” Bir bakarsınız, bir İmam-Hatip Lisesi Müdürü, kafasına “Polis Şapkası” takmış; bir bakarsınız bir Lise Müdürü “Millî İstihbarat Teşkilatı(MİT)” ile “haşır-neşir” olmuş;bir bakarsınız başka bir Köy Okulu Müdürü “Jandarma İstihbaratı Teşkilatı(JİTEM)”nın “kucağına oturmuş; bir bakarsınız başka bir “kamu kurumu”ndaki veya “sözde sivil bir kurumdaki” veya bir “Cumhuriyet Halk Partisi Örgütü”ndeki “görevli” veya “İl/İlçe Başkanı”, “Genelkurmay İstihbarat Teşkilatı”nın “ has adamı” oluvermiş, vesaire vesaire…

Yarım asra yaklaşan bir ömürde, “bırak bu beş(5) istihbarat teşkilatı”ndan olabilmeyi, hayatının hiçbir “evresi”nde, “hiçbir dönemi”nde “teklifler dahil edilememiş” “yurttaşlar”ımız, “vatandaşlar”ımız,” “zeki çocuklar”ımız da mevcut olmuştur…Öğünmek gibi olmasın amma “benim gibi…”

Hâlen, alenen, sayısız “sektörler”imizde, hangi “iş kolları” aklınıza gelirse gelsin; ister bu “iş kolları” “resmî”, isterse sözde “sivil” olsun, “piyasa”da çok sayıda mezkûr “beş(5) istihbarat teşkilatları”nın “adamcıkları” ile de doldurulmuştur!!!

Sunulan, “arz edilen”, hattâ “Türkiye’mizin çarpık Batılı Sisteme yapısı”ndan kaynaklı “sıkıntılar”dan ortaya çıkan “nefs-i emmare dolu zaaflar”ın adetâ “yakalanışı” ve “müthiş” denilecek kertede “dünyevî imkânlar sunuluşu” ile “devşirilen elemanlar” da “hayatlarına hayat katmaktadırlar….”

“ABD MERKEZÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI(CIA)=”TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU” LOGOSU

“İstihbaratçılara güven olmaz”ı kendisine “hayat düsturu” eylemiş biri olarak, pek öyle “istihbaratçıların sosyal mes’eleleri tevilleri”ni de umursamam!!!Bir zamanlar “Gülen Hareketi”nin, “Cemaat”in, sözde “Gönüllüler Hareketi”nin “şişirdiği” “Prof. Mahir KAYNAK”lar “çarpık yorumları”, hiç de “tarihî hakikatler” ile asla ve kat’a “örtüşmeyen teviller”dir kanaatimce…”Türkiye’mizde 1980 öncesinde Komünizm tehlikesi yoktur!”, deyip, “Devlet otoritesi boşluğu”nda, “yanlış-doğru Devlet şuuru ile de dopdolu” “Ülkücü canlar”ın, üç binleri bulan sayıda “cansiperane mücadelelerini,” destanlık  dolu mücadeleleri”ni “küçümsemek”, “komplo zihniyetleri” ile “ehemmiyetini” azaltmak; neredeyse Türkiye’mizdeki “bütün istihbaratçılar”ın “temel misyonu”dur…

Ancak, zaman zaman “kulak verdiğim”de ise KAYNAK’ların “teknolojik ortamlarda” adetâ “ders” olarak verdiği “sunumları”nda, “bilinenin aksine “Dünya’daki en kuvvetli istihbarat teşkilatının kısaca “CIA” değil de, “İngiliz istihbaratı”dır”, “tesbitlerini de “düşünürüm…

Hele, hâlen bile “değerlerimiz eğitimi”nin ilk sıralarını kaplayacak bir “görsel sunum”, bir “film” de olan ve zamanında “gösterime girdiği her sinema salonunda bombaların patladığı” ve “patlamalar”ın da bilinenin aksine, “film yapımcısı GÜNEŞ”lerin yaptığı izahatlara göre kısaca “KGB” olarak bildiğimiz “Rus İstihbaratı tezgâhı” olduğunu da kaçımız biliyor, hatırlıyor, “kabul” ediyor ki!!!

“İşin kolaycılığını alışkanlık hâline getirmiş tembel-hımbıl zihniyetler”, “akıllarını oraya-buraya kiraya vermiş kafalar”ın “böyle hengameli mes’eleleri” anlayamayacakları güneş gibi aşikârdır….

Benim bu yazımda asıl yazmak istediğim; son yıllarda dikkatimi çeken, öyle ki, Türkiye’mizdeki bazı “Petrol Tesisleri Levhaları”nı bile “süsleyen”, “ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı(CIA)”nın “amplemi” veya “logo”su ile daha geçenlerde “hissettiğim” “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu”ndaki “Güneş Logosu” ile bir de “Meteorolog” olarak da, “Yönler/İstikâmetler”i gösteren “şema” arasındaki “tıpatıp” benzerlikler…

Basit “ilkokul bilgileri”mizi hatırlarsak; “ana yönler”, “ara yönler”, yani “Kuzey-Güney,Doğu-Batı” yahut benim “çok hoşuma giden” isimler ile “Şimal-Cenup, Şark-Garp” “ana yönleri”; “Kuzey-Doğu, Güney-Doğu; Kuzey-Batı, Güney-Batı” isimli “ara yönler…”

Bir de, 2012’lerin öğretmenleri olarak bile ekser öğretmenlerimizin de “farkına varamadığı” “ana yönler” ile “ara yönler” arasındaki” yönler…” Adetâ “Küre-i Arz”ın “her yönünü”, “birer dereceden daha ayrıntılı bir şekilde”, diyelim ki “detaylaştırmalar…” Tıpkı, “zaman dilimi”ndeki gibi; “Saat, dakika, saniye, salise, an” veya “an”ların da “an”ı diyebileceğimiz “ayrıntılar…”

1970’li yılların o “çok kaliteli”, her biri “bilgi dolu”, “fikir dolu”, “mefkûre dolu”, “ülkü” dolu”, “kimlik dolu”, “dâvâ dolu”, öğretmenlerimi, bilhassa da “Tarih Öğretmenimi” hatırladığımda, “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu”ndaki “tarihî hakikatler ile hiç de örtüşmeyen çok bariz yanlışlıkları”, “Millî Tarih Şuuru ve Büyük Türk Devleti” isimli “eserleri” ile “yıllar öncesi”nden “ortaya koydukları”nı; “Büyük Türkçü”lerimizden ve “Büyük Türk Ülkücüleri”mizde rahmetli Hüseyin Nihal ATSIZ’ların mezkur mevzudaki “ilmî çalışmaları” nı da hatırlatılmış ve “yıldızlar=16 Büyük Türk İmparatorluğu”nun asla ve kat’a “Türk Tarihi Hakikatleri” ile “örtüşmediği”ni  de “ispat”lamışlardı!!!

Geçenlerde “ARMAĞAN”ın hatırlattığı “Armasız Devlet Gerçeği”miz….

Benim zikretmek istediğim, belki de çok”kaliteli”, “muhterem” ‘Tarih Öğretmeni”min bile “düşünemediği”, “ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı(CIA)=Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu Logosu”ndaki “tıpatıp benzerlikler…”

İşte, ben iddia ediyorum ki, “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu Logosu”, tamamiyle günümüzün “süper devleti”, “süper haydut devleti” demek lazım belki de, kısaca “CIA Amplemi” ile “CIA Logosu” ile “örtüşmektedir…”

Demek istiyorum ki, daha geçenler, “8 Peygamberin yaşadığı”, “Peygamberler Şehri Şanlıurfa”da, “Balıklı Göl”de “sırlar” yaşayan ve son günlerde “İstanbul’un Manevî Sahibi”, “Hadim-i Nebevî” Hazret-i Halid bin Zeyd Ebul el-Ensarî(r.anh) türbesinde yaşadıkları “sırlı hâller”in “kamuoyu ile de paylaşıldığı” günümüz 2012’ler Türkiye’sinde; acaba “Cumhurbaşkanımız”, “Devlet Başkanımız”, “Komutanımız”, “Milletimizin Başı”, rahmetli ÖZAL’dan sonraki, “yanlış” demez isem 2. “sivil”, “demokrat”, “dindar” “Abdullah GÜL Beğ”, “farkındamı ki”, oturduğun koltuğun arkasında neredeyse “CIA Amplemi” ile “CIA Logosu” ile “tıpatıp örtüşen” bir “Forsu” taşıdığının, bulundurduğunun!!!

Benden bu kadar!!!

23.Haziran.2012

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Posted 23 Haziran 2012 by metgultekin in Genel

“TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU”=CIA LOGOSU   Leave a comment

 

 

 

 

Görsel

 

 

İDDİA EDİYORUM: “TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU= ABD MERKEZÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI(CIA)” LOGOSU!!!

 

“İstihbarat Teşkilatları” ve “İstihbaratçılar” her defasında  “cazibeli mevzular”dan olmuşlardır. Türkiye’mizde de tam beş(5) “istihbarat teşkilatı” vardır ve bu hâlen mevcut “istihbarat teşkilatları”nın “eleman devşirme metodları” da birbirlerine benzemektedirler. Ya “Lise yılları”nda, ya “Üniversite yılları”nda, ya “Askerlik yılları”nda, ya da “Sivil-Resmî koltuklara oturulduğunda”, tabiri caizse “çengellerini atmaktalar” ve “elemanlarını devşirmektedirler..” Bir bakarsınız, bir İmam-Hatip Lisesi Müdürü, kafasına “Polis Şapkası” takmış; bir bakarsınız bir Lise Müdürü “Millî İstihbarat Teşkilatı(MİT)” ile “haşır-neşir” olmuş;bir bakarsınız başka bir Köy Okulu Müdürü “Jandarma İstihbaratı Teşkilatı(JİTEM)”nın “kucağına oturmuş; bir bakarsınız başka bir “kamu kurumu”ndaki veya “sözde sivil bir kurumdaki” veya bir “Cumhuriyet Halk Partisi Örgütü”ndeki “görevli” veya “İl/İlçe Başkanı”, “Genelkurmay İstihbarat Teşkilatı”nın “ has adamı” oluvermiş, vesaire vesaire…

Yarım asra yaklaşan bir ömürde, “bırak bu beş(5) istihbarat teşkilatı”ndan olabilmeyi, hayatının hiçbir “evresi”nde, “hiçbir dönemi”nde “teklifler dahil edilememiş” “yurttaşlar”ımız, “vatandaşlar”ımız,” “zeki çocuklar”ımız da mevcut olmuştur…Öğünmek gibi olmasın amma “benim gibi…”

Hâlen, alenen, sayısız “sektörler”imizde, hangi “iş kolları” aklınıza gelirse gelsin; ister bu “iş kolları” “resmî”, isterse sözde “sivil” olsun, “piyasa”da çok sayıda mezkûr “beş(5) istihbarat teşkilatları”nın “adamcıkları” ile de doldurulmuştur!!!

Sunulan, “arz edilen”, hattâ “Türkiye’mizin çarpık Batılı Sisteme yapısı”ndan kaynaklı “sıkıntılar”dan ortaya çıkan “nefs-i emmare dolu zaaflar”ın adetâ “yakalanışı” ve “müthiş” denilecek kertede “dünyevî imkânlar sunuluşu” ile “devşirilen elemanlar” da “hayatlarına hayat katmaktadırlar….”

“ABD MERKEZÎ İSTİHBARAT TEŞKİLATI(CIA)=”TÜRKİYE CUMHURBAŞKANLIĞI FORSU” LOGOSU

“İstihbaratçılara güven olmaz”ı kendisine “hayat düsturu” eylemiş biri olarak, pek öyle “istihbaratçıların sosyal mes’eleleri tevilleri”ni de umursamam!!!Bir zamanlar “Gülen Hareketi”nin, “Cemaat”in, sözde “Gönüllüler Hareketi”nin “şişirdiği” “Prof. Mahir KAYNAK”lar “çarpık yorumları”, hiç de “tarihî hakikatler” ile asla ve kat’a “örtüşmeyen teviller”dir kanaatimce…”Türkiye’mizde 1980 öncesinde Komünizm tehlikesi yoktur!”, deyip, “Devlet otoritesi boşluğu”nda, “yanlış-doğru Devlet şuuru ile de dopdolu” “Ülkücü canlar”ın, üç binleri bulan sayıda “cansiperane mücadelelerini,” destanlık  dolu mücadeleleri”ni “küçümsemek”, “komplo zihniyetleri” ile “ehemmiyetini” azaltmak; neredeyse Türkiye’mizdeki “bütün istihbaratçılar”ın “temel misyonu”dur…

Ancak, zaman zaman “kulak verdiğim”de ise KAYNAK’ların “teknolojik ortamlarda” adetâ “ders” olarak verdiği “sunumları”nda, “bilinenin aksine “Dünya’daki en kuvvetli istihbarat teşkilatının kısaca “CIA” değil de, “İngiliz istihbaratı”dır”, “tesbitlerini de “düşünürüm…

Hele, hâlen bile “değerlerimiz eğitimi”nin ilk sıralarını kaplayacak bir “görsel sunum”, bir “film” de olan ve zamanında “gösterime girdiği her sinema salonunda bombaların patladığı” ve “patlamalar”ın da bilinenin aksine, “film yapımcısı GÜNEŞ”lerin yaptığı izahatlara göre kısaca “KGB” olarak bildiğimiz “Rus İstihbaratı tezgâhı” olduğunu da kaçımız biliyor, hatırlıyor, “kabul” ediyor ki!!!

“İşin kolaycılığını alışkanlık hâline getirmiş tembel-hımbıl zihniyetler”, “akıllarını oraya-buraya kiraya vermiş kafalar”ın “böyle hengameli mes’eleleri” anlayamayacakları güneş gibi aşikârdır….

Benim bu yazımda asıl yazmak istediğim; son yıllarda dikkatimi çeken, öyle ki, Türkiye’mizdeki bazı “Petrol Tesisleri Levhaları”nı bile “süsleyen”, “ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı(CIA)”nın “amplemi” veya “logo”su ile daha geçenlerde “hissettiğim” “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu”ndaki “Güneş Logosu” ile bir de “Meteorolog” olarak da, “Yönler/İstikâmetler”i gösteren “şema” arasındaki “tıpatıp” benzerlikler…

Basit “ilkokul bilgileri”mizi hatırlarsak; “ana yönler”, “ara yönler”, yani “Kuzey-Güney,Doğu-Batı” yahut benim “çok hoşuma giden” isimler ile “Şimal-Cenup, Şark-Garp” “ana yönleri”; “Kuzey-Doğu, Güney-Doğu; Kuzey-Batı, Güney-Batı” isimli “ara yönler…”

Bir de, 2012’lerin öğretmenleri olarak bile ekser öğretmenlerimizin de “farkına varamadığı” “ana yönler” ile “ara yönler” arasındaki” yönler…” Adetâ “Küre-i Arz”ın “her yönünü”, “birer dereceden daha ayrıntılı bir şekilde”, diyelim ki “detaylaştırmalar…” Tıpkı, “zaman dilimi”ndeki gibi; “Saat, dakika, saniye, salise, an” veya “an”ların da “an”ı diyebileceğimiz “ayrıntılar…”

1970’li yılların o “çok kaliteli”, her biri “bilgi dolu”, “fikir dolu”, “mefkûre dolu”, “ülkü” dolu”, “kimlik dolu”, “dâvâ dolu”, öğretmenlerimi, bilhassa da “Tarih Öğretmenimi” hatırladığımda, “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu”ndaki “tarihî hakikatler ile hiç de örtüşmeyen çok bariz yanlışlıkları”, “Millî Tarih Şuuru ve Büyük Türk Devleti” isimli “eserleri” ile “yıllar öncesi”nden “ortaya koydukları”nı; “Büyük Türkçü”lerimizden ve “Büyük Türk Ülkücüleri”mizde rahmetli Hüseyin Nihal ATSIZ’ların mezkur mevzudaki “ilmî çalışmaları” nı da hatırlatılmış ve “yıldızlar=16 Büyük Türk İmparatorluğu”nun asla ve kat’a “Türk Tarihi Hakikatleri” ile “örtüşmediği”ni  de “ispat”lamışlardı!!!

Geçenlerde “ARMAĞAN”ın hatırlattığı “Armasız Devlet Gerçeği”miz….

Benim zikretmek istediğim, belki de çok”kaliteli”, “muhterem” ‘Tarih Öğretmeni”min bile “düşünemediği”, “ABD Merkezî İstihbarat Teşkilatı(CIA)=Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu Logosu”ndaki “tıpatıp benzerlikler…”

İşte, ben iddia ediyorum ki, “Türkiye Cumhurbaşkanlığı Forsu Logosu”, tamamiyle günümüzün “süper devleti”, “süper haydut devleti” demek lazım belki de, kısaca “CIA Amplemi” ile “CIA Logosu” ile “örtüşmektedir…”

Demek istiyorum ki, daha geçenler, “8 Peygamberin yaşadığı”, “Peygamberler Şehri Şanlıurfa”da, “Balıklı Göl”de “sırlar” yaşayan ve son günlerde “İstanbul’un Manevî Sahibi”, “Hadim-i Nebevî” Hazret-i Halid bin Zeyd Ebul el-Ensarî(r.anh) türbesinde yaşadıkları “sırlı hâller”in “kamuoyu ile de paylaşıldığı” günümüz 2012’ler Türkiye’sinde; acaba “Cumhurbaşkanımız”, “Devlet Başkanımız”, “Komutanımız”, “Milletimizin Başı”, rahmetli ÖZAL’dan sonraki, “yanlış” demez isem 2. “sivil”, “demokrat”, “dindar” “Abdullah GÜL Beğ”, “farkındamı ki”, oturduğun koltuğun arkasında neredeyse “CIA Amplemi” ile “CIA Logosu” ile “tıpatıp örtüşen” bir “Forsu” taşıdığının, bulundurduğunun!!!

Benden bu kadar!!!

23.Haziran.2012

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Posted 23 Haziran 2012 by metgultekin in Genel

ORTADOĞU-YENİÇAĞ-YENİMESAJ GAZETESİ YETKİLİLERİNE ÇAĞRIMDIR!!!   Leave a comment

 

 

 

 

 

 

Görsel

 

 

 

 

 

ORTADOĞU-YENİÇAĞ-YENİ MESAJ  GAZETESİ YETKİLİLERİNE ÇAĞRIMDIR!!!

YELPAZELERİNİZİ GENİŞLETİNİZ!!!

KUCAKLAYICI OLUNUZ!!!

 

Son günlerde yine “Medya”, “Basın-Yayın” mevzusuna hafakanlar basmaya başladı. Son aylarda çokça dillerdirdiğim ve “patenti” de ŞEHSUVAROĞLU’na ait olan; “Bütün gazeteleri Türkiye’mizin bütün Cumhuriyet Meydanları’nda, aynı anda eylem ile cayır cayır yakacağım” noktasından; şimdilerde geldiğim “nokta”yı, sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Şurası asla ve kat’a unutulmasın ki; Türkiye’mizdeki  her “günlük gazete”nin temas edemediği, dokunamadığı en azından bir “mevzu”su mutlaka vardır!!!

Buna rağmen; yılları geçen zaman önce yazdığım “Mevkûtesiz Hareket!!” temalı yazımın da 22. Haziran. 2012’lerdeki devamı da diyebilirsiniz… Gayet iyi hatırlıyorum ki; Edebiyatçı-Romancı Yazar Sevinç ÇOKUM, “Tren Burdan Geçmiyor” isimli romanında, “Medya Sektörü”nü, kelimenin tam yazılışı ile “Bok çukuru” olarak tanımlıyordu. Hani geçenlerde, “Mısır Devrik Başbakanı Hüsnü Mübarek kabul etmeyince BOP Eşbaşkanlığını kabul ettiğini” daha birgün önce öğrendiğim “Büyük Usta” Başbakanımız Recep Tayyip ERDOĞAN, “gazetecileri aşağıladığı” en son “hitabesi”ne binaen “medya”daki “Tarassut Bekçi Köpekliği” olmayı “demokrasinin gereği” olarak “şerefle” taşıyan “solcu başyazarlar”ın da mevcudiyetini öğrenmiştik!!!

ÇOKUM Hanımefendinin adetâ bir “saha çalışması ürünü” olan bahse mevzu romanındaki tanımı ile “Bok Çukuru”nda olduğu alenî ve bir vakıa, bir olgu olan “başlık” taki üç günlük gazetemizin yetkililerine bir çağrımdır bu yazım!!!

Nedir bu çağrım?

Hülasat’ün hülasa: Yelpazelerinizi genişletiniz…Yelpazelerinizi genişletiniz…Yelpazelerinizi genişletiniz…Kucaklayıcı olunuz…Kucaklayıcı olunuz…Kucaklayıcı olunuz…

Ne demek mi istiyorum?

Şunu demek istiyorum ki, Türkiye’miz 2023’e doğru 100. Yaşına giderken, çok ağır “sancılar” yaşamaya devam etmektedir. Böyle bitmeyen “geçiş dönemleri”nde de herkesin “kaç ayar” olduğu da güneş gibi aşikâr olmaktadır.. Kim “kömür”, kim “elmas” daha net belli olmaktadır..Gazetelerimizde çatır çatır “MİT’çi kalemler”den söz edilmekte..Başka türlü, meselâ “Bilderberg’çi gazeteciler”den ise çatır çatır söz edilememekte; mevcut Hükûmet’imizin ‘üst düzey Babacan’ları ekseriyetçe, elbetteki “yandaş medya”ca gayet bariz bir şekilde “es geçilmekte”, “fikirler camiası” tenvir edilmemekte, “kamuoyu” aydınlatılmamakta!!!

Son günlerde, dedim “Bütün gazeteleri cayır cayır yakmaktan” ‘vazgeçtim!’ Bilmiyorum, isimlerini açık açık zikrettiğim gazeteler çağrıma kulak verecekler mi?

“Milliyetçi-Ülkücü Hareket’in gözü, kulağı, sesi” görünümündeki “Ortadoğu” gazetesi ve “Yeniçağ” gazetesi yetkilileri..Ve “göğüsünü gere gere”, “Ben de Müslüman Türk Milleti’nin hadimiyim” diyen; “Bütün cemaat yayın organları”nın, hassaten “Bütün Nurcu yayın organları”nın ve ilâveten “ Siyasal İslâm’ın”, kelime grubu bile çok yanlış “Adil Düzen’in Kal’ası” ‘yayın organlarının aksine”; “Türk’ü, Türk Milleti’ni, İslâmiyet’e hizmet etmiş bir büyük millet” diye algılayan, “Türk= Hadim-i İslam” diye algılayan ve bu algıladığını çatır çatır yazarak tabanı ve okurları ile paylaşan “güzelim logolu” “Yeni Mesaj” gazetesi yetkilileri; şimdi yazacaklarımı iyi okuyun: Kucaklayıcı olunuz…Kucaklayıcı olunuz…Kucaklayıcı olunuz…

Her zaman “akıl verenlere”; “Akıl vereceğine para ver!” diyen biri olarak; bu düsturu değiştirip acizane sizlere “akıl vermek” istiyorum: Türkiye’mizde rağmenlere rağmen “Satılık Adam Arıyorlar!!!” diye avaz avaz bağıran rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’lerin dediği üzre “satın alınamayan adamlar” hâlâ var, Elhamdülillah!!!

Yelpazelerinizi genişletin, kucaklayıcı olun, “satın alınamayan adamlara”, “satılık olmayan kalemlere” ulaşın!!!

Siz, ey “Ortadoğu” gazetesi yetkilileri: Merhum Şehid Ülkücü Lidere, bir, iki, üç, bilemedin dört gün süren  “şüheda süreci” dışında gazetenizde anmadınız, hiç yer vermediniz. Zaman zaman “Yazıcıoğlu Hareketi” diye “Alperenler Hareketi”, diye, “Hilâl-Gül Hareketi” diye “siyasî literatüre” geçen neredeyse 20 yıllık  bir “siyasî çizgi”ye, “Milliyetçi-Ülkücü yayın organı” olarak, adetâ “karalamak”, “hor görmek”, “basite almak” diye tarif edebileceğim üsluplarla andınız, yer verdiniz!!! Son günlerde bakıyorum ki, görüyorum ki, “Milliyetçi-Ülkücü Fikir-Düşünce Gazetesi” olma cehdleri, gayretleri hissediyorum..İşte böyle bir “vetire”de, yelpazenizi genişletiniz, kucaklayıcı olunuz ve “Büyük Birlik Hareketi”ne, “Alperenler Hareketi”ne, “Yazıcıoğlu Hareketi”ne, “Hilâl-Gül Hareketi”ne, artık günü gününe yer veriniz…Remzi ÇAYIR gibi, Hakkı ÖZNUR gibi ve şu an aklıma gelmeyen “kalemleri”ne “Ortadoğu” gazetesi sayfalarında yer veriniz..

Siz, hâlâ “Gladyo”ya, “Ergenekon Terör Örgütü”ne “Ümraniye  Vakıası” ‘basit”liği ile yaklaşan; kimi “sözde demokrat”, “28 Şubat sürecinin baş kahramanı ‘Çoban Sülü’ meftunlu” ‘kalemler’den meydana gelen; kimi “Atatürk’ün kurduğun Cumhuriyet Halk Partisi’ne kara sevdalı ‘kalemler’den meydana gelen ‘Yeniçağ’ gazetesi yetkilileri; artık adam gibi “Milliyetçi-Ülkücü Kalemlere”, hassaten mezkûr  neredeyse 20 yıllık “siyasî çizgi”nin haberlerine, “kalemleri”ne yer veriniz!!!

Siz, “cemaatler içinde orijinal cemaat” olan; ‘İşte parti ise parti; işte gazete ise gazete; işte televizyon ise televizyon’ diyen; ekser “Bizim işimiz siyaset değil deyip de, günümüzde tamamiyle ‘siyasî bataklığa gömülmüş’ muhtelif ‘franksiyonlu’ ‘Nurcu Cemaatler’den çok farklılıklar gösteren ‘cemaat gazetesi’ ‘Yeni Mesaj’ gazetesi yetkilileri; sizler de, yelpazenizi genişletiniz, kucaklıyıcı olunuz ve “MHP”den, “BBP”den haberlere, yazılara ve “kalemlere” gazete sayfalarında yer veriniz…

Bu “çağrım” istikametinde “kımıldadığınızda”, ne mi olur? ÇOKUM hanımefendinin dediği üzre “Bok Çukuru”, en azından “bilmem ne çukuru”na inkılap edebilir, dönüşebilir “süreci” de başlamış olur…

Ne mi olur? Tirajınız artar be tirajınız!!!

Benden bu kadar!!!

22.Haziran.2012

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Posted 23 Haziran 2012 by metgultekin in Genel

HÂL,BU Kİ; 80 YILLIK ÖMRÜNDE, SADECE İKİ EDEBİYAT DERGİSİ ‘KAPAK’ YAPMIŞTI!!!   Leave a comment

 

 

 

Görsel

 

 

HÂL, BU Kİ; 80 YILLIK ÖMRÜNDE,

SADECE  İKİ EDEBİYAT DERGİSİ “KAPAK” YAPMIŞTI!!!

Şair, yazar ve hattâ “düşünce adamı”, “mütefekkir”, hem de”Milliyetçi-Maneviyatçı-Demokrat”; hem de “Ülkücü Düşünce Adamı” da olan “Kahramanmaraş’ın da”, “Türkiye’mizin de”, “Türk-İslâm Âlemi’nin de medar-ı iftiharı”, bir “İlkokul mezunu”, bir “Belediye İşçi Emeklisi” Abdurrahim KARAKOÇ da vefât etti.

Rabbimizin 80 yıl ömür bahşettiği KARAKOÇ da, pek öyle “çile izleri”  de, doğrusu görülemiyordu! Yaşları 50’lere varan “nesiller”in de bizzat “görebildiklerindendir rahmetli Abdurrahim KARAKOÇ…

Hatırlıyorum, 1990’lı yıllar olsa gerek; İstanbul-Fatih’teki bir “Milliyetçi Gece” de yaptığı konuşmada, “Gençler, beni alkışlamayın!” demişti. Doğrusu, ben “irkilmiştim.” Çünkü ilk defa bir “Milliyetçi Gece” de, “Beni alkışlamayın!”, diyen bir hitap ile karşılaşmıştım. Nice zaman sonra öğrendim ki; rahmetli Mehmed Âkif ERSOY gibi “nesiller” de, hemen hemen aynı hitaplarda, çokça bulunmuşlar…

Rahmetli Abdurrahim KARAKOÇ, 80 yıllık ömründe, sadece 12 yılında “Anadolu’da VAKİT Gazetesi”nde, “Yeni AKİT Gazetesi”nde yazmıştı. Ya daha önceleri “hangi gazeteler”de yazmıştı ki?! Ben bile bir zamanlar “Millî Görüş/Erbakan Hareketi’nin “ ‘yayın organı’ olan “Millî Gazete”de de yazdığını, vefâtı üzerine yazılan yazılardan öğrendim.

Hâl, bu ki; “kendisi hâlâ küçük, fakat düşüncesi, mefkûresi hâlâ büyük” olan “Büyük Birlik Partisi”nin, “Yazıcıoğlu Hareketi”nin bir zamanlar “günlük yayın organı” olan “Gündüz Gazetesi”nin “Düzen-Dışı” isimli köşesinde de “başyazarlık” yapmıştı. Hattâ övünmek gibi olmasın amma, benim de bizzat “köşeyazarlığı” yaptığım ve zaman zaman “bulunduğum” ve “yaşadığım her yerden” “fakslarla” yazıları gönderip yayınlanan bir “gazete” idi “Gündüz Gazetesi..” Demek istediğim, “aynı gazeteyi” de paylaşmış ve hattâ “Gündüz Gazetesi Temsilciler Toplantıları”nda, Ankara’da da beraber olmuştuk!!! Hattâ 1980’den bu yana yazdığım yazıları kitaplaştırmak gayesi ile  tertiplediğimde, bir “kitağçığıma” isim olarak “İsyanlı Sükût” ismini vermiş fakat maatteessüf hâlâ “TİMAŞ” basıp-yayınlayamadı!!! Başka bir yazımda da “ayrıntılı” olarak bahsettiğim üzre, iki “kitapçık” çalışmam “TİMAŞ”da kaybolmuştu!!!

Hâl, bu ki; rahmetli Abdurrahim KARAKOÇ; daha “Şehid Muhsin YAZICIOĞLU” hayatta iken “Büyük Birlik Hareketi”ni, “Yazıcıoğlu Hareketi”ni, “meşhur cümlesi” ile “Allah(c.c.) rızâsı için girmiştim, Allah(c.c.) rızâsı için çıktım!” terketmişti. 2002-2012 ‘AKP Dönemi’nde ise “Tek Başına İktidar” olan “AKP Zihniyeti”ne “yakınlaştığı”na, şimdi burada yazamayacağım şekilde “hâl”ler içine girdiğine dair “çok duyumlar” aldığımı da hatırlıyorum…

Hâl, bu ki; kendi çapında “çok meşhur şiirlere” imza atmış hattâ “Hak Yol İslâm Yazacağız” şiiri gibi bazı şiirleri “Hak Yol Vakfı” gibi “vakıflara” bile isim olmuş; “Tamam mı?”, “Tohtur Beğ”, “Hasan’a Mektuplar”, “Mihriban” şiirleri ve son yıllarda yazdığı “Gerdanlık Şiirleri” “ezberlenmiş” bir şâir olan rahmetli Abdurrahim KARAKOÇ’u, 80 yıllık ömründe, sadece iki ‘Edebiyat Dergisi’ ‘Kapak’ yapmıştı. Biri, yanlış hatırlamıyorsam “Kültür Dergisi” yahut “Kültür-Edebiyat Dergisi” idi, diğeri de, Kayseri’den çıkan ve şu günlerde yeniden yayın hayatına başlayacağı dillendirilen “Doğuş Edebiyat Dergisi” idi. Ne “Türk Edebiyatı Dergisi” ‘Kapak’ yapmıştı, ne de son yıllarda apayrı bir “ekol” olan “Hece Dergisi” ‘Kapak’ yapmıştı…

Kabaca, “Türk Sağı’nın tipik riyakârlığı”, “Türk Sağı’nın tipik münafıklığı” olan böyle bir hâl; elbette “Adanalı Hasan SAĞINDIK”ın bir şarkısında demek istediği üzre; “Beni Yaşarken Anla!”nın “çoooook uzağında” olunduğunu da gösteriyor!!!

Geçen “Büyük Doğu Mecmuaları” ve “Büyük Doğu Mefkûresi” üzerine yazdığım bir yazımda da vurguladığım üzre; rahmetli “Sultan’üş-Şuara/Şairler Sultanı” Necip Fazıl KISAKÜREK’in başlattığı “Edebiyat Mahkemeleri” günümüz 2012’ler Türkiye’sinde de devam ettirilmelidir.  Rahmetli Ahmet KABAKLI Hoca da, beş ciltlik “Türk Edebiyatı Tarihi”nin “Şiir” kısmında da, “Edebiyat Mahkemeleri” vâri “tahlillere” yer  vermekteydi, diye hatırlıyorum…

Yaşı 50’lilere varan “nesiller”den olarak, rahmetli Abdurrahim KARAKOÇ’un bazı şiirlerinin mısralarını zaman zaman hatırladığımı da ifade edebilirim. Öğretmenliğimin “zor günleri”nde, Samsun Vezirköprü Çekalan tepelerinde, “yapayalnız” kaldığım gecelerde, “pınar”lardan su doldururken mırıldandığım mısralar: “Deseler ki, İslâm’ın pınarından içmek suç; Suç olsa da içeriz avuç avuç…”

Hele bir zamanlar “Büyük Doğu Mecmuaları”nda yazıları yayınlanmış, günümüz “Kemalizm’in Kal’ası” Cumhuriyet Gazetesi’nin “Evet/Hayır” isimli köşesinde yazı yazmayı sürdüren “89’luk ihtiyar” sebebiyle hatırladığım mısralar: “70’lik ihtiyarlar nur’suz geberse bile/ Yeni doğan bebeler, doğarken nur diyecek!!!”

Rahmetli Abdurrahim KARAKOÇ’a Allah(c.c.)’tan rahmetler niyaz ediyorum…Keşke, sağlığında “Muhsin YAZICIOĞLU” gibi bir “adam gibi adam”ın “Dâvâsı”na desteğini sürdürebilseydi!!!

10.06.2012

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com.tr ve metgultekin@hotmail.com

Posted 10 Haziran 2012 by metgultekin in Genel

‘TIPKI’ “BÜYÜK DOĞU(*)” MECMUALARINI OKUDUM!!!   Leave a comment

 

 

Görsel

 

‘TIPKI’ “BÜYÜK DOĞU(*)” MECMUALARINI OKUDUM!!!

 

Rahmetli “Şairler Sultanı”Necip Fazıl KISAKÜREK’in “Büyük Doğu Mecmuaları”nı“STAR Gazetesi”nin “her Cumartesi” ‘orijinal tıpkı basım’larını, ‘periyodik’ bir şekilde olamasa da ,okurlarına ‘hediye’ etmiş olması, benim gibileri de ‘harekete geçiriyor’, alâkasız kalamıyorum.

“Türk Edebiyatı Vakfı”nın ‘Dizgi Servisi’nde ve tabii “Vakıf”ta çalıştığım yıllarda, rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’nin “Serdengeçti” dergilerini bizzat görmüş ve mevcutlarından birer tane de kendime almıştım.. Türk fikir hayatında, ‘tıpkı’ ‘ekol’ olmuş, ‘çığır’ açmış “Büyük Doğu Mecmuaları”nı ise ‘STAR Gazetesi”nin ‘hediyesi’ olarak ‘her Cumartesi’ görüyor, alıyor, okuyor ve anlamaya çalışıyorum..

“Büyük Doğu Mecmuaları”na ve “Büyük Doğu Mefkûresi”ne aşinalığımı arttırdıkça da, “yeni bilgiler” de öğrenmekte, “saklanan gerçekler”in de “deşifre” olduklarını, ortaya çıktıklarını da sezinlemekteyim..

‘Tıpkı’ ‘Serdengeçti’nin rahmetli Adnan MENDERES’le ilgili yazdığı “I love you Amerika” şiiri ile rahmetli KISAKÜREK’in de “Edebiyat tarihimiz açısından şaheser siyasî taşlamalar’ da denilen “Menderes’e Ağıt” mevzûulu “Zeybeğin Ölümü” şiiri ile Türkiye’mizde ilk defa “Büyük Doğu Mecmuası”nın 27.12.1967 tarihli sayısında neşredilen dönemin Başbakanının da kayıtlı olduğu “Mason kütüğü fotokobisi” ile beraber neşredilen “Süleymanname” isimli şiirler…

“İnternet”te kağıt sıkıntısı da olmadığından, son her iki şiirin tam metnini burada da yayınlıyorum:

Zeybeğin Ölümü(**)

(Adnan Menderesin İdamı Üzerine Üstad Bu Şiiri KalemeAlmıştır) 

Zeybeğimi bir kaç kızan,vurdular 
Çukurda üstüne taş doldurdular 
Ya bir de kalkarsa diye kurdular 

Zeybeğim Zeybeğim ne oldu sana 
Allah deyip şöyle bir doğrulsana! 

Zeybeğim kalkamaz dirilemez mi? 
Odası mühürlü girilemez mi? 
Şu ters akan sular çevrilemez mi? 

Ne güne dek böyle gider bu devran 
Zeybeğim bir sel ol bir çığ ol davran! 

Kır at zincirlenmiş ufuk sahipsiz 
Han kayıp hancı yok konuk sahipsiz 
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz 

Kızanlar,dört yandan hep abandınız! 
Zeybeğin kanına ekmek bandınız! 

Bilemem susarak ölmek mi hüner? 
Lisan çıldırıyor dil nasıl döner? 
Ondan son iz uzak,uzak bir fener 

Öldü mü? Çatlarım yine inanmam! 
Diriye yanarım ölüye yanmam! 

Zeybek kaybolduysa bunca kayıp ne? 
Tesbihi dökülmüş aranır nine 
Balonu yok ağlar çocuk haline 

Zeybeğim; dünyayı aldın götürdün 
Bir öldün beni de binbir öldürdün! 

Beyni tırmık tırmık pençelere sor! 
Mevsim niçin ölgün bahçelere sor! 
Sor; çukuru nerde,serçelere sor! 

Ağla,bir dinmeyen hasrete ağla 
Zeybeksiz yolları gözetle ağla! …. 

(1964)

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

 

Süleymanname(***)

Sen gül diyarının yapma gülüsün! 
Aynı yapmacıkla Çoban Sülü’sün! 
Yoktur izlediğin bir dava yolu; 
Bir bu yan, bir şu yan, büküntülüsün! 
Türk’e zıt sermaye merkezlerinden, 
Bir zikzaklı yolda hep, güdülüsün! 
Milli yekparelik gelmez işine; 
Bu yüzden parçalı, bölüntülüsün 1 
Ve devlete mason biraderlerin 
Tam da maslahata denk ödülüsün! 
Ne sır sendeki bedava oluş! 
Problemler içinde en müşkülüsün! 
Fikir dağlar boyu kocaman kitap; 
Sen de o kocaman kitabın bir virgülüsün! 
Böyleyken ustasın gözbağcılıkta; 
Cüceler sirkinin baş Herkülüsün! 
Gözyaşı ve çığlık vatanında sen, 
Hüzün bahçesinin şen bülbülüsün! 
Büzülmüş susarken mahzun hakikat, 
Davuldan ziyade gümbürtülüsün! 
Teokratik rejim olmaz deyip de, 
Peşinden müslüman görüntülüsün! 
Kolera, vergiler, zamlar, enflasyon; 
Bir felaketsin ki, binbir türlüsün! 
Gelirsiz giderli bütçelerinle, 
Her yıl, milyar milyar köpürtülüsün! 
Okka okka vicdan satın alırsın; 
Topuzu altından oy baskülüsün! 
Bir gökdelen sanır seni gören göz; 
Bilmez ki, temelden çöküntülüsün! 
Büyük Kongre, dikiş tutturduğun yer; 
Meclise gelince söküntülüsün! 
Bağlısın hak bilmez yeminlilere; 
Hakkı bilenlerden çözüntülüsün! 
Üçbuçuk mebusa kaldı diye fark, 
Kimbilir, ne kadar üzüntülüsün! 
Millet gökten adam dilensin, dursun! 
Ümit fakirinin keşkülüsün! 
Kuzum, senin neren Anadoludur? 
Türk’ e Amerikan püskürtülüsün! 
Farkın şu ki, eski Başbakanlardan, 
Sen o belaların son püskülüsün! 
( 1971 )

 

Necip Fazıl Kısakürek

 

 

MADEM ÖYLE NECİP FAZIL KISAKÜREK’İ DE

 “EDEBİYAT MAHKEMESİ”NDE YARGILAYALIM!!!

‘Tıpkı’ “Büyük Doğu Mecmuası”nın 3 Mayıs 1946 tarihli 27. Sayısında, bu seferde rahmetli Mehmed Âkif ERSOY, “Edebiyat Mahkemesi”nde adeta ‘yargılanıyor!’  ‘Savcı’nın “kimlik tesbiti”nden sonra  “şahitler” olan Fuat KÖPRÜLÜ,Agâh Sırrı LEVEND,Fevziye Abdullah TANSEL’in “görüşleri” dinleniyor ve sonra da ‘Savcının Mütâlası’ olan” Âkif şair değildir…İslâm Birliği fikri onda milliyet fikrini unutturamaz…Hakikî idealist de değildir…” görüşlerine mukabil “Müdafaa Şahitleri”nden Süleyman NAZİF,İsmail HABİB, Hakkı SÜHA ve Yakup KADRİ’nin görüşlerini söylemesi, akabinde de “Karşı taraf şahitleri” olarak da Nurullah ATAÇ’ın, ‘Edebiyat Mahkemesi’ndeki dinleyicileri bile güldüren,”-Fakat etrafında onun lehinde yazıları görünce bana da aleyhinde  yazmak arzusu geldi” dedirten görüşleri. ”Karar gelecek sayıda” diye nihayetlenen bir “Edebiyat Mahkemesi…”

Daha geçenlerde 29. Vefât yılında yâd ettiğimiz rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK ile ilgili, hem kendim, hem bazı gazetelerin “köşe yazarları” tarafından, birtakım “iddialar” dillendirilmekte.

Benim dillendirdiğim “iddia”; “ATATÜRK’ün ölümü üzerine” rahmetli Üstad’ın “övücü” bir yazı yazdığı idi..Geçenler de bir “köşe yazarı” da, rahmetlinin “12 Eylül 1980 Askerî Darbesini alkışladığı”(****) şeklinde bir yazısı yayınlandı.

“Samizdat”ın yazarı ise bazı kitaplarında rahmetli Necip Fazıl KISKÜREK’in “örtülü ödenekten para aldığını” yazıyor…Vesaire….Vesaire…

O zaman “teklif” benden: Madem öyle, geliniz, ‘Tıpkı’ rahmetli KISAKÜREK gibi bir “Edebiyat Mahkemesi” kurunuz ve rahmetli Necip Fazıl KISAKÜREK’i “adam gibi” ‘yargılayalım!!!’

 

“Çıkacak “KARAR” ne olurdu?”, değil mi?

NETİCE:

“STAR Gazetesi”nin  “her Cumartesi hediyesi” olan ‘Orijinal Tıpkı Basım’lı “Büyük Doğu Mecmuaları”, sahiden “öğrenme iştiyakımı” kamçılıyor…

“Beslenme kaynaklarımız” itibariyle de benim gibi düşünenlerin de çok istifade edebileceği bir “mefkûre” “Büyük Doğu Mefkûresi…”

03.06. 2012

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Dip Notlar:

(*): “Büyük Doğu Mecmuası”, Sayı:37,12 Temmuz 1946, Star Gazetesi 5Mayıs 2012 Hediyesi; Sayı:27,3 Mayıs 1947,Star Gazetesi 12 Mayıs 2012 Hediyesi; Sayı: 30,24 Mayıs 1946,Star Gazetesi 19 Mayıs 2012 Hediyesi ve Sayı:59, 18 Nisan 1947, Star Gazetesi 2 haziran 2012 Hediyesi…

(**): www.antoloji.com.tr,03.06.2012

(***): www.antoloji.com.tr, 03.06.2012

(****): İhsan DAĞ, ‘Necip Fazıl, 12 Eylül ve Türk Sağı’, 29 Mayıs 2012, http://www.zaman.com.tr

Posted 03 Haziran 2012 by metgultekin in Genel

“Hekimoğlu İsmail-Hutbe-i Şamiye-YÜZYILLIK MÜJDE(*)”NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ   Leave a comment

 

 

Görsel“Hekimoğlu İsmail-Hutbe-i Şamiye-

YÜZYILLIK MÜJDE(*)”NİN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

“Ömer OKÇU” yahut nam-ı diğer “Hekimoğlu İsmail” Bey,  “Mütefekkir”, “İslâm Mütefekkiri” kıvamında  olan son dönem “Cumhuriyet Çocukları”ndan..Bugün, yaşları yarım asra yaklaşan nesiller, onu meşhur “Minyeli Abdullah” filmi ile iki ciltlik “Sevdalı Şiirler”i ile üç cilt olarak hatırladığım “Derdimi Seviyorum” eseri ile “Bir Deli ile Evlendim” romanı ile ve “100 Soruda Bediüzzaman” eseri ile rahatlıkla hatırlayabileceklerdir. “Büyük Doğu” mecmuasında yazılarını hep merak etmiş hattâ “Büyük Doğu’daki Amerika” başlığı ile müstakilen neşredebilmeyi de hep düşünmüşümdür, hâlâ da düşünmekteyim..

Ancak, Hekimoğlu İsmail Bey’in “Lise tahsilinden sonra Amerika’da Elektronik üzerine ihtisas yapmış “olduğunu ve “Şanlıurfa Harran Üniversitesi tarafından Edebiyat doktoru ünvanı verilmiş” olduğunu pek hatırlayamayız bile!

“Hekimoğlu İsmail-Hutbe-i Şamiye-YÜZYILLIK MÜJDE”, “2 TL”lik, 90 sahifelik bir “kitapçık.” Bir bakıma kendisinin “60 senelik tecrübeleri”(s.27)nden  meydana gelen satırlar..”Hutbe-i Şamiye” ismi sebebi ile aldığım fakat rahmetli Bediüzzaman Said NURSÎ(k.s.) Hazretlerinin “aynı isimli” eserinden mülhemle, ilhamla yazıldığını, iki günlük okumalarım sonrasında daha iyi anladım..

“6 Bölüm”lük ‘kitapçık’ın ‘Önsöz’ün ilk cümlesi: “Benim hayatım Risale-i Nur hakikatlerini okumak, anlamaya ve yaşamaya çalışmaktan ibarettir” diye başlıyor. Hemen hemen “son cümlesi” de “Müslümanların tek çatı altında toplanması için atılmış bir adım” ile bitiyor. Bu “Önsöz” 17.12. 2011’de, İstanbul’da yazılmış…

“ÇARPICI” CÜMLELER…

“İslâm Medeniyeti=İlim+Teknik+İslâm Ahlâkı”(s.15) ..”İnsanları üstün kılan prensiplerdir. En güzel ve faydalı prensipler de İslamiyet’tedir.”(s.16)…

İtaat: “İslamiyet’te en büyük hakikatlerden biri de itaattir…Allah’a itaat sünnet-i seniyyeye ittiba ile olur..”(s.16)

“Kur’an’ın ilk tefsiri hadis-i şeriflerdir.”(s.17)

Arapça: “Arapça, Arapların değil dinimizin dilidir. Arapça öğrenmek ibadettir. Rasulullah Efendimizin(s.a.v.) ‘ana dili’ Arapça’dır.”(s.19)

“İsviçre, Konya kadar bir ülkedir, teknolojisiyle Süper Güç oldu..””En çok patates üreten ülkeler Polonya,Rusya ve Amerika’dır. Çünkü patates çok bereketlidir. Onlar patatesi un hâline getirerek korumuş oluyorlar..”(s.24,25) Demek ki, “patates unu” da oluyor…

“Ye’s/ümitsizlik” mevzusunda, rahmetli Mehmed Âkif ERSOY’un, ekseriyetimizin bilemediği “meşhur mısraları”nın devamı ile:

“Sahipsiz olan memleketin batması haktır;

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.

Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar…

Uğraş ki: telafi edecek bunca zarar var.

Feryâd ile kurtulması me’mûl ise haykır!

Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri kır!

‘İş bitti…Sebatın sonu yoktur!’ deme, yılma.

Ey millet-i merhume, sakın ye’se kapılma!”(s.30)

“Ben 18 yaşımda, ‘çevremden farklı olacağım’ dedim.Yani bilgisiz, cahil, tembel olmak istemiyordum ama ne olacağımı da bilmiyordum. Fakat bu şehrin insanları gibi olmayacaktım. Kendi kendime İngilizce çalıştım, Osmanlıca öğrendim. Bu çalışmalarım şevkle beni minarenin şerefesine doğru yükseltir zanneder, sevinirdim.”(s.33,34)

“NİZÂM” MI? “DÜZEN” Mİ?

Maatteessüf, “Ömer Okçu”, nam-ı diğer “Hekimoğlu İsmail” Bey, “akranı” bazı “mütefekkir”ler gibi, bazen “nizâm” mefhumunu kullanıyor, bazen de “düzen” mefhumunu kullanıyor..Bu “kitapçığı”nın 38. Sayfalarını okurken; “Bak, gör, Hekimoğlu İsmail Bey, “düzen” diye yazmıyor, “nizâm” diye yazıyor”,diye sevinirken, 49. Sahifede “düzen” mefhumunu “bakıp görünce”, adetâ sevincim de kursağımda kaldı..

HÂL “FELÇ”Lİ “HEKİMOĞLU İSMAİL”BEY

Hâlâ 2012 Haziran’ın da “felçli” yaşamaya devam eden “Hekimoğlu İsmail” Bey’in yaşadığı “felç”le ilgili paylaştığı anekdot, sahip olduğu “iman kuvveti”ni de izah ediyor olsa gerek: “Felç olduğum zaman doktora gittim, “Şikâyetin ne?” dedi.

Dedim ki, “Ben Allah’ı sana şikayet etmeye gelmedim.”

Adam şaşırdı. Sinirlendi.”Niçin geldin?” dedi.

“Hastayım” dedim.

“Hastalığın ne?”

“Felç.”

“Felcin tedavisi uzun sürer…Tıbbın bu konuda yapabileceği bir şey yok!” dedi.

“Teşekkür ederim” dedim.

“Sen ne demek istiyorsun? Ben tıbbın yapacağı bir şey yok diyorum, sen teşekkür ediyorsun. Bu nasıl oluyor?” dedi.

Dedim ki, “Tıptan birazcık ümidim vardı, siz o ümidimi de kırdınız, tamamen Allah’a havale ettiniz. Şimdi ben “Ya Şafii” diyerek çıkıyorum.

O durum hâlâ devam ediyor. Tıp bir şey yapamıyor. Bu olay Allah’ın şifa vereceğine olan ümidimi artırdı.”(s.39)

VE YİNE “ÇARPICI” CÜMLELER

Yalanın çeşitleri: “Birinci çeşidi, fiilî yalancılık, riyakârlık, olmadığı şekilde görünmek. İkinci çeşidi, dalkavukluk, tasannu…Üçüncü çeşidi nifak, münafıklık.”(s.46, 47)

“Dininizi yemeyin.”: “Yani ‘dini menfaatlerine alet edenler, menfaat için dinden uzaklaşanlar, dinini yiyorlar.”(s.48)

“Camiler Nuh Aleyhisselamın gemisidir.”(s.48)

Yunus EMRE:” Bu kapıdan içeri, doğru olmayan odun bile giremez.”(s.52)

Bir anekdot: “Çok sinirli ve hırslı bir arkadaş tanıyordum. Bu arkadaş, İslâm’ı hakkıyla yaşamaya karar verdiği zaman ilk iş, kimi kandırmışsa, kimin parasını almışsa, kime borcu varsa gitti onları bir bir ödedi. O arkadaşa “Ateist” bir tanıdığı şöyle demiş:” Senin gibi bir eşeği, bu din adam ettiyse demek ki İslamiyet gerçekten yüce bir dindir.”(s.52)

Bir anekdot: “Avrupa’da Mercedes fabrikasını gezmeye gittiğimizde bir şahsa sordum:

“Bu fabrikayı ayakta tutan nedir?”

Bana dedi ki: “İnsanlar doğru, çalışkan, işini biliyor, mesaiye dikkat ediyor.”(s.52)

“NİZÂM-I ÂLEM” İÇİN ŞART: “Allah dostlarına dost olmak, Allah düşmanlarına karşı çıkmak, Nizâm-ı Âlem için şarttır.”(s.56)

“Adaletli ol da toprakta yat.”: “Gurur, kendini beğenmek, üstün görmektir. Bölücülüktür, mü’min sıfatı değildir.

‘Gururu mal etme kendine,

Kibri kalbinden sök at,

Hak yiyip yatma yatakta,

Adil/adaletli ol da toprakta yat.”(s.58)

“İnad etme!”: “İnad etme!”, demek boşunadır. Fakat inadın yönü değiştirilebilir. “Kardeşim inad et sigara içme!” “İnad et namazlarını camide kıl.” “Sevap kazanmakta inad et.” “Günahlardan kaçmakta inad et.”(s.62,63)

BEDİÜZZAMAN SAİD NURSÎ(k.s.): “TÜRKLER KARDEŞİMİZDİR”

“Hekimoğlu İsmail” Bey’in mühim bir hatırası: “Birden yanımda bir adam peyda oldu. “- Gençlik yıllarımda Türklere çok kızıyordum. Bizi dinsiz bıraktılar, cahil bıraktılar, geri bıraktılar, diye….Bir yandan Türk düşmanı iken, bir yandan da Kürtçü idim…Said Nursî’yi Kürt bilir, Said-i Kürdî derdik… MEKTUBAT’ı sabaha kadar okuyup bitirdim. En çok hayret ettiğim husus Said Nursî Türklere çatmıyor, “Kardeşlerim” diyor, din düşmanlarına hücum ediyordu.

Kızdım, uyuyamadım. Bu ne biçim Kürt Âlimi idi!? Bizi geri bırakan, ezen, horlayan Türklere neden “kardeşlerim” diyordu?

Bana göre Kürtleri dinden uzak bırakan Türklerdi. Bu sırrı çözmek için hemen büyüklerimin yanına gittim, durumu anlattım. Dediler ki, “Türkleri de dinsiz bıraktılar, yani onlar da dinini imanını öğrenme imkânı bulamadı…”

İslamiyet, inanmış insanları “kardeş” sayar.

Said Nursî’nin eserlerini okuyanlar gelip “Biz kardeşiz” diyorlar.

Risale-i Nurları okuyan Kürtler de, Türkler de çile çekmekte ortak oldular. Amma kardeş olduklarını hiçbir zaman unutmadılar.

Sadece Kürtler ev Türkler değil, Kur’an’ın mesajını anlayan herkes “kardeş” olduğunu anlamak zorunda.”

Yanımda peyda olan adam: “- Bu gerçeği anlayınca dindar Türklerle kardeş oldum.”, dedi.(s.65,66)

“HEKİMOĞLU İSMAİL”BEY’DEN ‘TİPİK’ “İSLAMCI” NOKTA-İ NAZARLAR:

“Millet, ümmet, ümem kökünden gelir. Ümem anne demektir. Milliyetçilik aynı zamanda ümmetçiliktir.”(s.71)

“Müslümanlar birleşiniz…”(s.71)

“Müslümanlar bir millettir.”(s.73)

“Türk Milliyetçiliği iki sebepten ortaya çıkmıştır. Birincisi İslamiyet’in yerine Türkçülüğü koymak; ikincisi Nazistler gibi üstün bir ırk davasına girmektir. Bu gibi çalışmalar İslamiyet’i beşerî bir sistem hâline getirir ki, ne din kalır ve ne iman.”(s.73) Ve sahife 78’deki satırlar….

NOT: Her rengi, tonajı, türü, çeşidi, versiyonu ile hemen hemen “bütün İslamcılar”ın “Türk Milliyetçiliğinin ortaya çıkışı” mevzuundaki “nokta-i nazarları” budur. “100.Yılı”ndan “101. Yılına” giren “Ocaklıları” da, “Türk Ocağı”nı da aynı “bakışlar”lar “değerlendirirler”, daha doğrusu “ötekileştirip”, kendilerinden “saymazlar..” Kimilerince “Hain Yahudi Moiz Kohen”lerden dem vurup “Yahudiliği” çağrıştırırlar; kimileri de “Mehmed Ziya GÖKALP”den dem vurup “Irkçılığı” çağrıştırırlar. Bence, “teknolojik” imkânların bol olduğu bir zaman dilimindeki bu çok “yanlı” görüşlerin hiçbir “ilmî” geçerliliği olmayan “propaganlar”dır…(Bakınız, Moiz Kohen ile ve Ziya GÖKALP ile ilgili yazılarımıza..Mefkûre Adamları blogları…İsmet-)

MÜSLÜMANLAR ve MİLLÎ EĞİTİM SİSTEMİMİZ

Bu hususta “Hekimoğlu İsmail” Bey şöyle yazıyor:” Müslümanların ekserisi Millî Eğitim okullarında okuduğundan (çoğu bilmeyerek) Natüralizme, Pragmatizme ve Materyalizme kaymıştır.

Fiziğe çalıştığı kadar İslam’a çalışan Müslümanların sayısı çok azdır.Kaldı ki fiziği de Materyalist açıdan ele almıştır.

Böylece Avrupa’yı bilen, İslam’ı bilmeyen Müslümanlar türemiştir.”(s.72)

“MÜSLÜMAN OLMAYANLAR”IN “GAYR-İ MÜSLİMLER”İN OYUNLARI

“Gayr-i Müslimler Türkiye için optik, kimya ve nükleer sanayi’yi yasakladılar…

Meselâ, nehri olmayan Hollanda Nükleer Enerji ile elektrik üretiyor. Nükleer enerji ucuzdur. Suya bağlı olan hidrolik pahalıdır. Çünkü elektrik enerjisidir.”(s.75)

SON SÖZ:

“Ömer OKÇU” nam-ı diğer “Hekimoğlu İsmail” Bey’in, “hacmi küçük, muhtevası büyük” diyebileceğimiz bu “kitapçığı”ndan öğreneceğimiz ve “beyinlerimizi zonklatacak” çok satırlar, cümleler mevcut.

Ben okudum…

02.Haziran.2012

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Dip Not:

(*): Hekimoğlu İsmail-Hutbe-i Şamiye-YÜZYILLIK MÜJDE, TİMAŞ Yayınları, İstanbul 2012

Posted 02 Haziran 2012 by metgultekin in Genel

CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL’ÜN ŞANLIURFA ZİYARETİNDE GÖZDEN KAÇAN AYRINTILAR   Leave a comment

 

Görsel

 

CUMHURBAŞKANIMIZ ABDULLAH GÜL’ÜN

ŞANLIURFA ZİYARETİNDE

GÖZDEN KAÇAN AYRINTILAR

İki defa “Şanlıurfa”lılara söz verdiği hâlde muhtelif sebeplerden ertelemek mecburiyetinde kalmış olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin Cumhurbaşkanı Abdullah GÜL Bey, nihayet Adıyaman’ı da kapsayan bir “program” çerçevesinde, 11 Mayıs 2012’de Şanlıurfa’yı ziyaret edebildiler.. Böylece “Cumhurbaşkanlığı” seviyesinde, Adıyaman 27 yıl sonra ilk defa; Şanlıurfa da 11 yıl sonra ilk defa ziyaret edilmiş oldu.

Türkiye’mizin ekseriyetle değişmeyen “mutad gündemler”ine rağmen, “Cumhurbaşkanlığı Resmî Web Sitesi”nde de “video” görüntüleri olarak yer verilen Şanlıurfa ziyaretinde, bence çok ehemmiyetli ayrıntıların gözden kaçırıldığını ifâde edebilirim.

Neydi bu çok ehemmiyetli ayrıntılar?

Birinci Ayrıntı: Hazret-i İbrahim Aleyhisselamın Nemrut tarafından ateşe atıldığı ve “Hasbünallahi ve ni’mel vekil” duâsı ile Allah’a sığınan Hazret-i İbrahim Aleyhisselam’ı, biiznillah “ateşin yakmayışı” ve “cennet bahçesine” dönüşünün yaşandığı “Balıklı Göl”ü ziyaretinde, Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL Bey’in, balıklara yem attıktan sonra söyledikleri:”- Yani, çok yem atmışsınız ki, biz atınca artık gelmiyorlar, doymuşlar.”

Düşünebiliyor musunuz, “Cumhurbaşkanı” olarak, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin “en üst makamı” olarak, “Devlet Başkanı” olarak, “Balıklı Göl” deki “Balıklara yem atıyorsunuz” ve “balıklar atılan yemleri yemiyorlar…”

“Cumhurbaşkanlığı Resmî Web Sitesi”ndeki “Şanlıurfa Ziyareti Video” görüntülerini mükerreren izlediğimde, yukarıdaki cümlelerin sarfediliyor…Aklıma hemen yakın bir tarihte, Türkiye Gazetesi’nde, “Hayatım Roman” başlığı altında “yaşanmış bir olay”ı anlatan yazı geldi. “Kıbrıs Barış Harekatı”nda, onbinlerce Şanlıurfalılar’ın ve bazı Hatay’lılarında bildiği; Balıklı Göl’deki balıkların kayboluşu ve Balıklı Göl’ün kan kırmızı renkte görünüşü ve sonra balıkların tekrar Balıklı Göl’e dönüşü…”(*)

“Balıkların Kıbrıs Harbi’ne katıldığını” çağrıştıran “olay”ı anlatan yazıyı hatırlayınca; hem “tasavvufî” açıdan, hem de “maddî” izahatlarla böyle bir “ayrıntı”nın gözden kaçırılamayacağını düşünüyorum…

“Herşeyin en doğrusunu en iyi Allah(c.c.) bilir…”

EBU NECİP SÜHREVERDÎ HAZRETLERİNİN KİTABI

Yine “Cumhurbaşkanlığı Resmî Web Sitesi”ndeki “Şanlıurfa Ziyareti” ‘video” görüntülerinde, tamamiyle spontane ve program dışı yaşanan bence çok ehemmiyetli bir ikinci ayrıntı:Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL Bey ve beraberindekiler “Balıklı Göl Ziyareti” dönüşü, Kayserili olduğunu düşündüğüm bir “sade vatandaşımız” tarafından kendisine Ebu Necip SÜHREVERDİ Hazretleri’nin “Devlet Nasıl Yönetilir?”, “Devlet Adamlarına Nasihatlar” diyebileceğimiz, ekseriyetimizin bile bilemediği bir “kitab”ın çok can alıcı kısımları, “çerçeveli bir şekilde” ‘takdim edişi”nin yer aldığı görüntüler…

“800 sene önce yazılmış, Sühreverdi’nin yazdığı ‘Devlet idaresi nasıl olur?”un anlatıldığı “kitab…”

Mükerreren bu kısımların da “video görüntüleri”ni izlediğimde, hele de “Sühreverdi” ismini işittiğimde, “çok genç yaşta idam edildiğini” hatırladığım “meşhur Sühreverdi Hazretleri” aklıma geldi.Hemen “internet”ten araştırdığımda ise, benim aklıma gelen “meşhur Sühreverdi Hazretleri” değil amma onun hocası olan “Sühreverdi”, “Ebu’n Necip Abdurrahman Sühreverdi” olduğunu öğrendim. Ve “çerçeve” içerisinde çok sıradışı bir şekilde Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL BEY’e “takdim” edilen eserin tam adı ise “Neh cü’s-sülük Fî Siyaseti’l-mülûk(Yönetenlerin Yönetimi)” olduğunu öğrendim..

Meşhur “Şehabeddin Sühreverdi Hazretleri”nin Hocası olan “Ebu Necip Sühreverdi” Hazretleri ise (1097-1168) yılları arasında yaşamış. “Sünnî Sofiler ekolü”ndenmiş…İstanbul’u Fetheden “Güzel Kumandan” Fatih Sultan Mehmed Han’ın Hocalarından Akşemseddin Hazretlerinin nesebi de “Sühreverdi”ye dayanıyormuş…Meşhur “Kudüs Fatihi” Selahaddin Eyyubî Hazretleri ile de “muasır” olan “Ebu Necip Sühreverdi Hazretleri”nin 11 Mayıs 2012’de, çok sıradışı ve spontane bir şekilde Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL Bey’e “can alıcı” kısımlarının olduğu sözlerin yer aldığını düşündüğüm “çerçeve” içerinde “takdim” edilen aynı “kitab”, Selahaddin Eyyubî Hazretlerine de zamanında “takdim” edilmiş..”Naima Tarihi”nde “adı geçen bu kitap”, “Müstakil bir şekilde “çok sonraları Nahifî Mehmed Efendi tarafından basılıp yayınlanmış..”Gavs-ı Ekber” Yavuz Sultan Selim Han da, “Ebu Necip Sühreverdi Hazretleri”nin bu kitabından çok istifade etmiş, tetkik etmiş…

Günümüze “Yönetenlerin Yönetimi” diye çevrilerek yayınlanmış olan “Ebu Necip Sühreverdi”Hazretlerinin kitabın “mukaddime”sinde yer verdiği ve eserin “can alıcı kısımları” diye düşündüğüm şu izahatları olsa gerek:”Bu dünya bir bahçe gibidir. Bahçenin duvarları devlettir. Devlet de bir vilâyete benzer. O vilâyetin bekçisi ve muhafızı dindir. Dinde bir caddeden çeşitli sokaklara giden yollara benzer ki, bu yollar: Devlet Başkanı’nının dosdoğru gideceği yollardır. Devlet Başkanı; milletin çobanı yani koruyucusu ve gözcüsüdür. Ordu, milletin korunmasında ona yardımcıdır. Orduya kefil, ekonomidir. Yani ordunun faydalı hizmetler görmesi ve askerlerin Devlet Başkanı’na itaat halinde bulunması devletin malını lâyık olduğu şekilde harcamak suretiyle gerçekleşir. Ekonomide millet dertlerinin toplumsal güven ve huzur içinde olması ile gerçekleşir. Millet de, kendilerine adaletli davranılınca Devlet Başkanlarına itaatli ve saygılı olurlar. Adalete gelince bu, öyle bir esastır ki, âlemin nizamı/NİZAM-I ÂLEM ve sağlamca yürümesi bununla sağlanır.”(**)

SON SÖZ:

Meşhur “Şehabeddin Sühreverdi Hazretleri”nin ‘Hoca’sı “Ebu’n Necip Abdurrahman Sühreverdi Hazretleri”nin “nehcu’s-sülûk fî Siyaseti’l müluk” isimli günümüze “Yönetenlerin Yönetimi” diye çevrilip neşredilen bu eserin, 11 Mayıs 2012’lerde, “8 Peygamberin Yaşadığı Şanlıurfa”da, bir vatandaşımız tarafından “program dışı”, “sıra dışı” bir şekilde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin “en üst makamı”na, “Devlet Başkanı”mıza, Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL Bey’e de “takdim” edilmiş olmasını, gayet manidar bullmaktayım…

02.Haziran.2012

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Dip Notlar:

(*): Ünal BOLAT,Balıklı Göldeki Esrar…, Hayatım Roman,15 Mayıs 2012, Türkiye Gazetesi

(*): Ebu Necip SÜHREVERDİ, “Yönetenlerin Yönetimi”, İlgi Yayınları

Posted 02 Haziran 2012 by metgultekin in Genel