Archive for the ‘KÜRDLER’ Tag

Yazı Dizisi: “12 Eylül Romanları-2” “12 EYLÜL-DÜŞTEN KABÛSA-AYHAN GÜNGÖR-HİVDA”(*)   Leave a comment

Yazı Dizisi:

“12 EYLÜL ROMANLARI-2”

“12 EYLÜL-Düşten Kabûsa-Ayhan GÜNGÖR-HİVDA”(*)

Bugün “12 Eylül 2014,Cuma.” Hem “12 Eylül”,hem de “Cuma…”12 Eylül 1980-12 Eylül 2014.” Tam 34 yıl geçti. Neredeyse “medya”mızda hiiiiiç hatırlanmadı desek yeridir. Bir “Yurt Gazetesi”, bir “12 Eylül Yazı Dizisi”ile  “hatırlatma” yapmaya gayret etti gibi. Kimi “yandaş medya”, kimi “havuz medyası”, kimi “amiral gazete”, kimi bilmem ne gazete, sayıları 40’ı bulan gazetelerin “ilk sayfaları”nda, bir “Kara Eylül”ün 34. seney-i devriyesini, neredeyse sadece bir gazete “efkâr-ı umumiye”ye, “fikirler camiası”na, “kamuoyu”na hatırlatmak istedi.

Kimi “yandaş gazeteler”, “9(dokuz) seçim zaferi kazanmış”, “10.seçim zaferi de yolda” olan  ve “12 yıldır” ‘Tek Başına İktidar” olan “siyasî irade”ye “gaz, moral, motive, destek vermek modunda.” Kimi “cemaat gazeteleri” de, neredeyse 10(on) seneyi aşan bir süre “iktidar-muktedirliği paylaştığı siyasî iradenin “ 17 Aralık 2013 tarihi sonrası “hışmına marûz” kalmasının “şoku, tramwası” ile cansiperane “kendilerini müdafaa” etmekle meşguller..Bir de “Neredeydiniz?” demeleri yok mu? Sahi,  “Ey meşhur cemaat! Ey Küresel cemaat! Ey ‘Hizmet Hareketi!’ Ey ‘Gülen Hareketi!’ Ey ‘Gönüllüler Hareketi!’; Ya sizler 12 Eylül 1980’lerde, hattâ ve hattâ 28 Şubat 1997’lerde neredeydiniz Allah(c.c.) aşkına!? Çok mu “dört dörtlük bir hareket”, “dört dörtlük bir cemaat”siniz Allah(c.c.) aşkına? Yahu, daha 16 Aralık 2013’e kadar, mevcut “siyasî irade” ile “Büyük Ortadoğu Projesi”nin uygulayıcıları değil miydiniz Allah(c.c.) aşkına! Benim anlayamadığım; mevcut “siyasî irade” mi yoksa siz “Hizmet Hareketi” mi, “Büyük Ortadoğu Projesi”nin “kapağı” yahut “tenceresi” idiniz!?

Hele ki, bir “12 Eylül 2014,Cuma” tarihli “Zaman Gazetesi”nin “Köşeyazarları”nı vesair yazarlarını okuduğumda, sapına kadar “militanlaşmış kalemler” hissine kapıldım be yahu!

Yahu, sizler değil miydiniz “solculara oy atan”, “Demokratik Sol” gibi “solcuları” “iktidara taşıyan!?”

Sahi, daha üç gün önce elime dokunan, “Üstad Tarihçi”nin “Tarihten Günümüze Tahrif Hareketleri” isimli üç ciltlik araştırma eserinin 3 . cildin de de genişce “masaya yatırıldığınız” üzre; sahi “Dinlerarası Diyalog” ne demek!? “Abant” ne demek yahu!?

Yahu, “Büyük Ortadoğu Projesi”ni kalın kalın kitaplarla inceleyen eserlerde, meselâ “Boğaziçi Yayınları”nın ilgili yayınlarında, “12. Reis-i Cumhur”un, aslında “Büyük Ortadoğu Projesi”(BOP)’nin “Eş Başkanı” olduğunu anlıyorsunuz yahu!

Sahi, 16 Aralık 2013’e kadar kim “BOP”un ‘kapağı’, kim “BOP”un ‘tenceresi’ idi? Bu ne “militanca” ve gayet de “subjectif”, “toz kondurmamacasına” “Gülen Hareketi”ni “müdafaa” etmektir öyle!!!

“12 EYLÜL-DÜŞTEN KABÛSA”

Bir tevafûk neticesi, bir “12 Eylül” öncesi de “Ayhan GÜNGÖR”ün “12 Eylül-Düşten Kabûsa” isimli gayet “otobiyografik” eserini okumak nasip oldu. Üç günde bitirdim. Bazen “koca İstanbul” da, hadi “Ayhan GÜNGÖR”’ce  diyelim, “Şehr-i İstanbul”da o derece kendimi kaptırdım ki..”Yürüyen merdivenleri”, aşağı inenden yukarı, hem de iki defa çıkan bir “Kürd çocuğu”na da şahidlik ettim. İşte, dedim “standart dışılık” budur..Bilmem sizler hiç “aşağı inen yürüyen merdivenden yukarıya doğru”, hem de iki defa koşarak çıkmayı düşünebildiniz mi? İşte öyle bir şey “Fransız Sosyalist Düzen”in “dışında” olmak!!!

“12 Eylül”ün 33. yıldönümünde de “Gözyaşı Geceleri”nin “mimarı” ‘Haşim AKTEN”in “Aşkı Cehenneme Attılar-Habibe” isimli yine “otobiyografik” ve çokca da “yakın siyasî tarih hatıratı”nı çağrıştıran  eserini okumuştum. Çoook farklı “cenahlar”da da olsalar, “Ayhan GÜNGÖR” de “12 Eylül Zindanları”na “Cehennem” diyordu.(s.120) Ve elbette çooook “işkence sahneleri” anlatıyordu.

Velâkin “Ayhan GÜNGÖR”ün anlattığı bir “12 Eylül İşkencesi” var ki; ben şahsen ilk defa okudum: “Çırılçıplak boş bir çuvalın içine kedi ile birlikte atılmak! Ve her çırpınışta kedi tarafından tırmalanmak!”(s. 106)

“12 Eylül-Düşten Kabûsa” “otobiyografik” eser, tamamen Bingöl-Solhan doğumlu bir “Kürd”ün başına gelenleri anlatıyor. “Ekrad”ın, “Kürdler”in “12 Eylül”ler de neler yaşadıklarını, hangi acıları tattıklarını anlıyorsunuz.. Diyorsunuz ki, “12 Eylül ile birlikte bütün vatan sathı iş-ken-ce-hâ-ne-ye dönüştürülmüş…”Merkez komutanlıkları”nda, “Polis karakolları”nda, hem de ne işkenceler diyeceğim amma şimdilerde yeniden “kodese alınmak” istenilen “Büyük Doğu-İBDA Hareketi Lideri “titrisiz mütefekkir” Salih MİRZABEYOĞLU’nun, nam-ı diğer “Kumandan”ın yaşadığı “Telegram İşkencesi”ni ise  hiçbir “12 Eylülzede” yaşamadı gibime geliyor!

‘Ayhan GÜNGÖR’ün eserinin sonuna geldiğinizde,ister istemez “Ne hayatmış be! Bu kaçıncı yere düşüş be!” diyorsunuz ve “İnşallah bir daha düşmemiştir” dediğiniz de “otobiyografik roman” nihayete eriyor zaten.

“Devrimci Doğu Kültür Derneği” çatısı altında “aktif” yer almış olan ‘Ayhan GÜNGÖR’ün, sık sık, hattâ bazen öyle ki, bıktırır kertede “Faşizm, Faşist Hareket” demesi ise gına getiriyor. “Askerlere” hem “faşist” derken, bazen de “cunta” diyor. Velâkin “Ülküdaşlara” “Faşist” demesi, günümüz 2014’ler imkanında çoook su götürür!! “Faşizm-İtalya; Faşistler İtalya’da yahu!!!”

Hele de “komün hayatı”nı hâlâ “bilinçle” yazması “fikriyatına yönelik bir eleştirisi” olmadığını da gösteriyor olsa gerek. “Kürdlerin ekseriyeti Müslüman değil mi yahu!?”

“12 Eylül 1980 Askerî Darbesi” sonrası “Kürd Dili”nin, “Kürtçe”nin daha ‘otoriter’ bir şekilde konuşulmasının men edilmesi ise cay-ı dikkat…

VELHASILI KELAM

Aslında “yazı dizisi” çapında ele almaya çalıştığım bu çalışmamda, Şevket Adnan ŞENEL’in bir “12 Eylül Romanı” olan “Elma ve Bıçak” isimli eserini okuyup, bildiklerimi yazıya aktaracaktım. Velâkin hâlâ  eseri elime değmedi..Nasip, “Ayhan GÜNGÖR”ün “12 Eylül-Düşten Kabûsa” isimli eserine oldu. “Nam-ı diğer”ini “internet”ten şimdilik araştıramadığım GÜNGÖR’ün bu “12 Eylül Romanı”nın yahut “otobiyografik” eserinin “bütün bölümleri” “Ömrümüz” ile başlıyor.. “13 Bölüm” deki “ömrümüz” tariflerini cümleten zikrederek yazımı bitireyim. Velâkin daha eserinin başında GÜNGÖR’ün de “vurguladığı” üzre “12 Eylül’ün acıları hâlâ yeterince dillendirilememiş olsa gerek!!!”

“ÖMRÜMÜZ: ÇOCUK-SÜRGÜN-DİYAR-I BERK-HAZAN-AĞIT-ACININ ORTA YERİNDE-KAHIR-ZEMHERİ-YANGIN YERİ-ÇİLE-HEP AYNI NAKARAT”

12.Eylül.2014, Cuma

İsmet GÜLTEKİN

metgultekin@hotmail

Dip Not.:

(*): Ayhan GÜNGÖR, “12 Eylül-Düşden Kabûsa”, HÎVDA İletişim, Birinci Baskı, 2013 İstanbul,Tel.: 0.212. 519 59 44, e-mail: hivdailetişim@hotmail.com

TÜRK BAYRAĞI, KÜRD’ÜN DE BAYRAĞIDIR, İSLÂM’IN DA BAYRAĞIDIR   Leave a comment

 

Görsel 

TÜRK BAYRAĞI,

“EKRÂD/KÜRDLER”IN DA BAYRAĞIDIR,

 

 

                                 İSLÂM’IN DA BAYRAĞIDIR

                                                  

 

 

 

 

                        

 

İsmet GÜLTEKİN

 

 

 

 

GİRİŞ:

 

TÜRK BAYRAĞI, “EKRÂD/KÜRDLER”IN DA BAYRAĞIDIR, İSLÂM’IN DA BAYRAĞIDIR

 

Ben, ömründe ilk defa “Türk Bayrağı” hakkında okuyacağınız bilgileri okuduğumda, Yüksek Lisans tahsilim ve askerlik hayatım bitmişti. Onca yıl sonra okuduğumda  da bir hayli heyecanlanmıştım. Ve her Müslüman Türk çocuğu gibi onca yıl “Eğitim Öğretim” gördüğümüz senelerime de çok hayıflanmış ve “Eğitim Sistemi”nin acımasız çarkları altında, “öyle bir eğitim ile yetiştirildiğimin” bir kere daha farkına varmıştım.

Okuma iştiyakı yüksek olan nesiller kategorisinden olmam hasebiyle, şu an hatırlayamadığım bir şekilde, elime Kastamonu İmam-Hatip Lisesi dergilerinden biri geçti. Derginin yılını ve tarihini de şu an hatırlayamıyorum.Belki de sizlerin de  “İlk” okuyacağınız bu bilgileri , ben de “Kastamonu İmam-Hatip Lisesi Dergileri”nden birinde okudum..

Sonraları konuyu biraz daha detaylaştırma gayretine girerek, aşağıdaki çalışma oluştu.Ve kendimim “Birlik olmadan, dirlik olmaz” şiarı ile çıkarttığım ve 50’yi aşan sayıyı bulan “Terme Birlik MEFKÛRE” isimli gazetemde yayınladım.

Maalesef çoğu değerlerimizi hâlâ tam anlamıyla kavramadan, kavratamadan yaşıyoruz. “Türk Bayrağı”mızı bile “seküler” bir anlayışla ve gayet de bir iki cümleyi geçemeyen bilgiler ötesinde fazla bir şey de bilmiyoruz. Hattâ öyle ki, “Türk Bayrağımızın Doğuşu Efsâneleri”ni bile bilemiyoruz…

Halbuki gönderlere çektiğimizde, çehresine baktığımızda gururlanıyor ve heyecanlanıyoruz. Ancak çoğumuzun heyecanı bilgilerden eksik…

Bu çalışmamı okuduğunuzda bazı densizlerin de ağızlarının payını alacaklarını göreceksiniz. Hâlâ da ecnebî bayraklara meftun “kuşaklar” içimizde varken; bir de  sözde“İslâmî hassasiyet” namına “Türk Bayrağı”mızı küçümseyenler, hattâ “İslâm dışı” algılayanlar da, gerekli cevabı alacaklar. Ve neticede “Türk Bayrağı, İslâm’ın da Bayrağıdır” diyeceklerdir.

Ki, biz Türkler, “İslâmiyet’in Bayraktarlığı”nı, “İslâmiyet’in hadimliğini” yapmış “Büyük Bir Milletiz” ve aslında hâlâ da öyleyiz.

“Oğuz/Türkmen Çocukları” yeniden uyandıklarında Türk’ün dirilişi de bambaşka olacaktır, inşallah..

Rahmetli Osman Yüksel SERDENGEÇTİ’nin tabiriyle, “Tanrı Türk’ü, Allah da milletimizi korusun ve yüceltsin.”(Âmin)

 

 

 

                                                                                              TÜRK BAYRAĞI, “EKRÂD/KÜRDLER”IN DA BAYRAĞIDIR,İSLÂM’IN DA BAYRAĞIDIR

 

Türk Bayrağı’nın rengini şehidlerin kanından, ilhamı da kan gölüne yansıyan Ay ve Yıldız’dan aldığını biliyoruz. Fakat bayrak hakkındaki bu bilgi, bayrağın taşıdığı kutsal anlamı, o anlamdaki sembolizmi, ondaki derinliği ve yüceliği anlatmaya yeterli mi?

İnsan düşüncesi manevî anlamdaki yücelik kavramı ile maddî anlamdaki yükseklik kavramı arasında bir ilişki,bir paralellik kurar. Kutsal saydığı ve saygı duyduğu manevî değeri yüce olan mekan bakımından da yerinin yüksekte olmasını arzu eder.

Onun içindir ki, işlemeli Mushaf(Kur’an) çantasını yükseğe veya kütüphanemizin en üst tarafına koyarız. Ezan-ı Muhammedî’yi yüksek bir yer(minare)den okuruz. Ve bayrağı yüksek bir direğe çekeriz.

Niçin?

Çünkü o, başta milletimizin İstiklâl ve Hakimiyeti olmak üzere inandığı ve uğrunda can verdiği ne kadar kutsal değerleri varsa hepsini sembolize eder.

Bu anlamda her bayrak, kendi milletine göre kutsaldır. Hiçbir bayrak kendi milletinin gözünde yalnızca iki metre kumaş parçası değildir. “Bez parçası” asla değildir..Bundan çok yüksekte özel ve manevî bir değere sahiptir.

Bilindiği gibi, genellikle Hıristiyan milletlerin bayrağında Haç şeklinde semboller yer almıştır. Müslüman milletlerin bayraklarında da genellikle Hilâl görülmektedir. Haç’ın ne anlama geldiğini biliyoruz. Hazreti İsa’nın çarmıha gerilerek Haç şeklinde şehid edildiğine inandıkları için Hıristiyanlar, o sembolü benimsemişlerdir. Hilâl’in de Müslümanlarca bir sembol kabul edildiğini, hattâ bu Hilâl sembolünün biz Müslüman Türkler’in, 1453’de, Fatih Sultan Mehmed Han Kumandası’nda, İstanbul’u fethettiğimiz 15. asırda, yeryüzündeki bütün Müslümanlarca Hilâl’in artık bir sembol olarak kabul edildiğini biliyoruz.(1)

 

Ancak bunun sembolik değeri nereden gelmektedir? Dolunay(Bedir) ayın ondördüncü gecesindeki en parlak hâliyle  daha parlak olduğu hâlde, niçin ayın en az ışık verdiği yay şeklindeki zayıf şekli sembol olarak seçilmiştir?

Hilâl, eğer Haç’ta olduğu gibi doğrudan doğruya şekilden alınan bir sembol olsaydı, ayın öndördüncü gecesindeki en parlak hâliyle dolunay şeklini sembol olarak kullanmak daha uygun olurdu. Oysa Hilâl şekli dolayısıyla değil, ismi dolayısıyla sembol olmuştur. Bu anlamı da Allah (cella celalühü) isminden almıştır.

Bilindiği gibi, Arapça aslında Hilâl kelimesinde bir “He”, bir “Lâm”, bir “Elif” ve yine bir “Lâm” harfi bulunmaktadır. Yani bir “He” ve iki tane “Lâm” bulunmaktadır.

Bu harflerin ebced hesabıyla rakam değeri de:

“He”: 5

“Lâm”: 30

“Elif”: 1

“Lam”: 30

Toplam= 66’dır.

“Allah” kelimesi de yine bir “Elif”, iki “Lâm” ve bir “He” ile yazılmaktadır. Bu harflerin de değeri yine ebced hesabı ile aynıdır. Bunlar da 66(altmışaltı)’dır. Her iki kelimeyi meydana getiren harfler değişmediği için bunların rakam olarak değeri de değişmez. Aynı harfler her iki kelimede de aynıdır. Sadece yerleri değişiktir. Yani biz “Hilâl” yazarken  “Allah” isminin harflerini kullanıyoruz.

Madem ki her iki kelimeyi meydana getiren harflerin kendilerinde ve rakam olarak değerlerinde bir değişiklik yoktur; öyleyse bu iki kelimeyi bilhassa sembolik olarak birbirinin yerine kullanmak mümkündür. O hâlde bayrak üzerine “Allah” yazacak yerde, aynı ismin eş değerlisi olan “Hilâl”i koymak, hem daha anlamlı, hem inançlarımıza daha uygundur. Çünkü inancımıza göre, “Allah”ı sembol olarak bile ifâde etmek mümkün değildir. Aksi hâlde putperestlerin düştüğü hâtâyı tekrarlamış oluruz. Oysa İslâmiyet, putperestliğin her çeşidini yıkmak üzere gelmiş bir dindir.

İşte bu sakıncalarından dolayı “Allah”ı zâtı ve ismi tenzih edilerek, o ismin harf ve ebcedi bakımından eş değerlisi olan “Hilâl” sembol yapılmıştır. Madem ki sembolik bir anlam taşıyacaktır, o hâlde “Hilâl” yazmaktansa “Hilâl”in şeklini yazmak arasında hiçbir fark yoktur. Aksine sembol olarak Hilâl şekli daha uygun, daha anlamlıdır.

Böylece “Hilâl”in sembol olarak seçilmesinde şu mantık silsilesi görülmektedir:

Allah(ismi)-Hilâl(ismi)-Hilâl(şekli)

Allah’ın birliği (Tevhid) inancı ve bu inancın Lâ ilâhe illallah(Allah’tan başka Tanrı yoktur) formulüyle ifâde edilen manası böylece “Hilâl” şeklinin içinde sembol olarak ifâdesini bulmuştur.

Bildiğiniz gibi bazı İslâm Ülkelerinin bayrağında, özellikle Suudî Arabistan Devleti’nin bayrağında böyle bir sembole gidilmeden doğrudan doğruya Kelime-i Tevhid’in kendisi yazılmıştır. (2)

Ancak birtakım mânâların sembol ile ifâdesi sözle ifâdesinden daha derin ve daha anlamlıdır. Ancak, Fevzi KURTOĞLU’nun “Türk Bayrağı ve Ay Yıldız” isimli kitabında,Osmanlı İslâm Ordusu’nda, Kelime-i Tevhid gibi kutlu sözün bizzat yazıldığı “Alay Sancakları” da mevcuttur., denilmektedir.(3)

Büyük yazarlar, büyük mütefekkirler duygu ve düşüncelerini basit ve katı kelimelerle değil, ince sembollerle ifâde yolu seçerler. En çok sembol kullananlar Fuzulî ve Mevlânâ gibi en büyük, en güçlü ve kalıcı eserler vermiş olanlardır. Şeyh Galip de Hüsn-ü Aşk adlı eserinde aşk ile güzelliği ve bunların arasındaki  ilişkileri, birtakım sembollerle ifâde etmiştir.

Biz konumuzdan uzaklaşmayalım ve yine konumuza dönelim. Bayrağımızdaki ikinci sembolü, “Yıldız”ı anlatmaya çalışalım:

“Hilâl’in kuçağındaki Yıldız”, “Hilâl”de olduğunun aksine doğrudan doğruya şeklinden alınmıştır. Ancak bu şekil yine Arapça “Muhammed” yazısının şeklidir. Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in ismi yazıldığı zaman birinci “mim”in başı, “ha” harfinin dirseği, ikinci “mim”in kıvrımı ve “dâl” harfinin alt ve üst kanadı beş tane çıkıntı meydana getirir ve tam bir “Yıldız” şeklini alır. Zaten İslâm’ın şartı da beştir. Demek ki, bayrağımızdaki “Hilâl” de  Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’in “Muhammed”  ismine denk gelmektedir..

Hilâl, Allah(c.c.) inancını; Yıldız, Peygamber Efendimiz(s.a.v.)’e bağlılığı ifâde eder.

Allah inancı, Âmentü ile bildirilen imân şartlarının temeli olduğu için imân esaslarının hepsi bu sembolle ifâdesini bulmuş olur. O zaman Hilâl, İmânın şartlarını; Yıldız da,İslâm’ın şartlarını remz olarak dile getirir ki, bayrağımızdaki bu iki sembolle, “Ay ile Yıldız”la, İslâm Dini bütün yönleriyle ifâde edilmiş olur.

Claude Farrere (Klod Farer) dilimize “Türklerin Manevî Gücü” adıyla çevrilen eserinde (sh.36) “Hilâl” şekli üzerinde durarak; bu şeklin Türklerin hayatında nasıl bir önem taşıdığını anlatmaya çalışır:” En mükemmel gemiler, Yarım Ay şeklindeki Amiral gemisinin etrafına sıralanmıştı. Evet, Yarım Ay yani Hilâl şeklinde…Ve Hilâl şekli gerçekten Müslüman, gerçekten Türk olan herkesi heyecandan titremeye yeter!…”, diyerek Türk toplumunun hayatında örf ve geleneklerin ne kadar köklü bir yeri olduğunu anlatır.

İstiklâl Marşı’mızda;

“Çatma! Kurban olayım, çehreni ey nazlı Hilâl.

Kahraman ırkıma bir gül, ne bu şiddet bu celâl?” mısralarında bayrağımızın ve Hilâl’in şahsında dile gelen hitap, aslında doğrudan doğruya Allah’a niyazdır. Allah’dan, artık bu millete rahmet ve merhametiyle nazar etmesi istenmektedir.

Zaten; “Ruhumun senden ilâhî şudur ancak emeli” mısrasında bu dilek daha açık bir dille ortaya konmaktadır.

“Hilâl” şekli sadece bayrağımızda değil, Kandil Geceleri yapılıp dağıtılan ay çöreğinde de görülür. Bu çörek özellikle kutsal Kandil Geceleri dolayısıyla yapılır. Camii’de ve Kışla’daki ders nizamı da, Mehter Takımı’nın nöbet vurma sırasında aldığı şekil de hep “Hilâl” şeklidir.

“Lâle” kelimesi de “Allah” ve “Hilâl” kelimesinin harfleriyle yazılır. Öyleyse onun da tarihimizde ve hayatımızda sembolik yeri olmalıdır. Zaten öyledir; Osmanlılar, dinî konularda “Hilâl”i sembol seçmişken; bilhassa askerî konularda “Lâle”yi sembol olarak kullanmayı uygun görmüşlerdir. Minarelerin tepesine, Camii kubbelerine “Hilâl” dikilirken; Kışlalar için “Lâle” sembolü kullanmayı tercih etmişlerdir.

Bu ince düşüncelerden hareket eden ve kutsala saygıyı tül tül, dantel dantel ruhlara işleyen o büyük atalarımız, Allah(c.c.) adını bayrak ve minarelerle göklere kazımaya çalışmışlar:

“Gök nura garkolur nice yüzbin minareden

Şehbal açınca rûh-i revan-ı Muhammedî

Ervah cümleten görür Allahu Ekber’i

Akseyleyince Arş’a Lisan-ı Muhammedî”(Emin IŞIK, “Devlet Kuran İrade”, Kalem Yayınları, Üçüncü Baskı, Nisan 1988, İstanbul, sh.81,82,83,84,85,86)

 

“Türk Bayrağı’mızın Doğuş Efsâneleri”nden en bilineni, 1. Kosova Harbi’ndeki,Osmanlı  şehid askerlerimizin kanı üzerine, o gece, gökteki “Ay ve Hilâl”in-ki bazı geceler, çoğumuz da şahid olmuşuzdur; gökte sadece “Hilâl ve Yıldız”dan meydana gelen “Türk Bayrağı” görülür- yansımıştır. Hattâ öyle ki, “internet” imkânları yapılacak “araştırmalar”da, sahiden de “1. Kosova Harbi Gecesi”, “astronomik” olarak da, gökte “Hilâl ve Yıldız”dan meydana gelen, “Türk Bayrağı” şekli teşekkül etmiştir..

Bir diğer “Türk Bayrağı’mızın Doğuş Efsânesi” ise, benim bile daha geçenlerde “Türk Düşüncesi” isimli dört ayda bir çıkan “dergi”deki, “hukukçu,tarihçi,muharrir” de diyebileceğimiz  Mehmed Niyazi ÖZDEMİR Beğ ile yapılan “hasbihâl”de anlatılan; “1071, Malazgirt Harbi’nde ki üçte bir Kürtlerden de teşekkül eden ‘Sultan Alparslan Ordusu”ndaki şehid askerlerimizin boynundan akan kana, yine gökte meydana gelen “Türk Bayrağı”nın yansıması ile ortaya çıkışıdır.(4)

Elhâsıl; “Türk Bayrağı”, “Türk”ü ile “Kürt”ü ile “İslâm’ın da Bayrağı”dır…

11.Nisan.2013

İsmet GÜLTEKİN

İsmet_gultekin@mynet.com ve metgultekin@hotmail.com

Dip Notlar:

(1): İsmet ÖZEL,”Kalın Türk” Kitabı…

(2): Emin IŞIK,”Devlet Kuran İrade”,Kalem Yayınları, 3. Baskı,Nisab 1988,İstanbul

(3): Fevzi KURTOĞLU, “Türk Bayrağı ve Ay Yıldız”, Türk Tarih Kurumu Basımevi,,2. Baskı, Ankara 1987

(4): Türk Düşüncesi Dergisi,”Mehmet Niyazi ÖZDEMİR ile Hasbihâl”, Sayı.:2,Nisan 2013

Ve

(*): Kastamonu İmam-Hatip Lisesi Dergileri

(*): Terme Nizam-ı Âlem Ocakları Bülteni

(*). Terme Birlik MEFKÛRE, Yıl.: 2000, Sayı.:2, Mahallî Gazete(Kapandı)

Posted 29 Nisan 2013 by metgultekin in Genel

Tagged with , , ,